Türkiye’de Tiyatro’nun Sözlü Tarihi
Haldun Dormen Türk Tiyatrosu'nun yaşayan en önemli insanlarından birisi.
Tiyatro Eğitimini Yale Üniversitesi'nde alan Dormen, Muhsin Ertuğrul
yönetiminde Küçük Sahne'de çalıştı. Daha
sonra Cep Tiyatrosunu kurdu. Tiyatro hayatı, hala Türk izleyicisinin
hatırlarında olan Dormen Tiyatrosunu hayata geçirdi. Haldun Dormen 11 oyun
yazdı. Anılarını “Sürç-ü Lisan Ettikse”, “Antrakt”,
İkinci Perde” adlı kitaplarında topladı. Haldun Dormen 22 Aralık 2015'te
İstanbul Aydın Üniversi Güzel Sanatlar Fakültesi, Drama ve Oyunculuk Bölümünün
davetlisi olarak bir söyleşi yaptı. Söyleşiye ünlü tiyatro yönetmeni Prof.
Mehmet Birkiye de katıldı. Türk Tiyatrosuna dair önemli görüşleri ileri süren
Dormenin söyleşisini nokta ve virgülüne dokunmadan veriyoruz.
Mehmet Birkiye: Hoşgeldiniz. 1950'den
hatta daha önceden 1990'lara ve bugüne kadar Türk Tiyatrosunu bize anlatacak
bir insanı ağırlıyoruz. Haldun Dormen'den öğreneceğimiz ve sizi aydınlatacak
çok şey olduğunu inanıyoruz. Öğrencilerimizden sorular almak istiyoruz. Kim
soruyor. Buyurun korkmayın nasıl olsa soracaksınız.
Adım Burak Pamuk sorum şu olacak.
Tiyatro'nun bugünkü durumunu nasıl değerlendirirsiniz? İyiye gidiyor mu? Acı mı
çekişiyor?
Haldun Dormen: Şimdi ben burada
şaşırtıcı cevap vereceğim. Çünkü herkes tiyatro bitti, tiyatro yok, tiyatro
gitti, tiyatro mahvoldu. Artık tiyatro olmayacak gibi laflar ediyor. Ben bunun
tam aksini düşünüyorum. Bence Tiyatro, Türk tiyarosu en parlak dönemini yaşıyor
şu anda. Birçok insanın dudak büktüğü, beğenmediği alternatif tiyatrolar bence
Türk Tiyatrosunun istikbali. Çünkü ister istemez bir takım yönetmenler
yetişiyor. Yazar olmadan Türk tiyatrosundan söz etmek mümkün değil. Yeni
yazarlar yetişiyor. Yani demiyorum ki alternatif tiyatroların oyunları harika
değil ama 250 tane yanılmıyorsam galiba 250 tane filan şuan da İstanbul'da oyun
veren alternatif tiyatro var. Burada yepyeni parlak yönetmenler çıkıyor.
Mesela ben
geçen sene gördüğüm alternatif yönetmene bayılırım. Alternatif yönetmen
telefonunu verdi. Bende geçen izlediğim oyunun yönetmenini telefon ile arayıp
teşekkür ettim. Müthiş bir yetenek çıkıyor. Müthiş yazarlar çıkıyor. Onun için
alternatif tiyatroların Türk Tiyatrosuna katkısı inanılmayacak kadar büyük.Eskiden
biz hem de çok çok iyi biliyoruz. Pazartesi hariç Salı, Çarşamba, Perşembe,
Cuma, Cumartesi, Pazar Tiyatro yapardık. Bir günde de prova yapardık. Artık
öyle değil artık. Onun için tiyatrolar bitti diyorlar. Bence bitmedi. Türk tiyatrosu
büyük bir fışkırma içinde ve ben buna gerçekten inanıyorum. Bunu da yavaş yavaş
görmeye başladık. Önemli yazarlar, önemli yönetmenler çıkıyor. Çok önemli
yönetmenler çıkıyor.
Bence
Türk Tiyatrosu çok iyi durumda şu anda.
Mehmet Birkiye: Evet
Haldun Dormen: Buyurun
Bir İzleyici: Ben öncelikle arkadaşlarım
adına okulumuza geldiğiniz için çok çok teşekkür ediyorum. Sizde özetle
değinmişken oynanmış oyunlar yazan biri olarak günümüzde Türk tiyatrosunu
yazarlık bağlamına nasıl bakıyorsunuz? Benim için çok önemli ben şuan yazarlık
dersi alıyorum çünkü son sınıftayım.
Haldun Dormen: Yazarsınız yani genç bir
yazarsınız.
Bir İzleyici: Aday adayı diyeyim.
Haldun Dormen: Öyle kabul edin artık
kendinizi siz yazarsınız artık. Biraz önce söylediğim şeyi söylüyorum. Bir
takım insanlar bazı yazarların oyunlarını sahneye koyarken cesaretli bir
olaydı. Bizim eski zamanlar tiyatrolar olsaydı olduğu zaman daha garanti işe
gidiyorlardı. Şimdi bir yazar kendi oyunu 3,5 kişi topladığı bir anda 4,5
kişilik salonda olduğu bir anda oyunu oynayabiliyor. En azından seyirci
karşısına 4 kişi, 3 kişi, 1 kişi en azından ne yaptığını ne yapması gerektiğini
görüyor. Onun için bence yazar için çok önemli bir şey. Şans ve alternatif
tiyatrolar. Siz hiç oyununuzu yazdınız mı?
Bir İzleyici: Daha ilk oyunumu yazmayı
diliyorum.
Haldun Dormen: İlk önce yapmanız gereken
seyircinin karşısına çıkmalısınız. İster beş kişi olsun ister on beş kişi
olsun.
Bir İzleyici: Bende sorumun başında
oynanabilen oyunlar yazabilmek
Haldun
Dormen: Sizin için büyük bir fırsat sizin gibi genç yazarlar için alternatif
tiyatrolar bence büyük bir fırsat. Eskiden olsaydı 60’lı yıllarda çok zordu.
Çok çok zordu. Şimdi çok zor değil çok kolay.
Bir İzleyici: Çok
teşekkür ederim.
H.Dormen: Bitti galiba gidebilir miyim? Buyurun efenimm buyurun.
Hoş geldiniz adım Bülent Bozan 2.sınıf
öğrencisiyim. Sorum şu olacak. Sanat hayatınız boyunca Türk tiyatrosu’nda
değişimler, gelişmeler ve uyumsuz gördüğünüz şeyler nelerdir?
Haldun Dormen: Genel Kültür’ün yokluğu genel
kültür olduğudur. Şimdi ben çok şaşırıyorum Bana şimdi genç talebeler geliyor.
Yaptığım workshoplar da Muhsin Ertuğrul filminde oynuyordum. Muhsin Ertğrulu
bilmiyorlar. Üç gazeteci çocuktan biri tiyatrocu ve diğerleri ise bilmiyor.
Yani tiyatro hevesli bir insanın Muhsin Ertuğrulu bilmemesi bence tüm tiyatro
yapmak isteyen insanın bilmesi gerekir. Ben biliyorum.Ben çocukken kim oynuyor.
Kim oynamıyor. Yalnız Türk Tiyatrosu değil İngiliz Tiyatrosunu, Rus Tiyatrosunu
ve Japon tiyatrosunu biliyordum. Ben meraklı bir çocuktum. Meraklı olmayınca
olmaz ki. Bence Hürriyet forması bence Türkiye’de en büyük en büyük
Cumhuriyetimizin bize getirdiği kara bir lekelerden bir tanesi köy enstitülerin
kapanması, halk evlerin kapanması o mahvetti her şeyi bugün olsaydı bu durumda
olmayacaktık. Bundan yüzde yüz eminim. Onun için genel kültür eksiliği beni en
çok rahatsız ediyor. Türk tiyatrosundan geliyor adam ama hiçbir şey bilmiyor.
Muhsin Ertuğrul’u bilmiyorsa Itza’yı
nereden bilecek en azından Tiyatro ile ilgili bazı isimlerin kulağına çalınmış
olması lazım. Tiyatro ile olan eksikleriniz beni çok rahatsız ediyor. Ben ilk
geldiğimden zaman şoka uğradım.
Eksiklerden bir tanesi mizahsen yokluğuydu. Mizahsen diye bir şey yoktu. Mesela
siz başrol oynuyorsunuz o zaman selamlama yoktu. Bence selam çok çok önemli.
Orada seyirci teşekkürlerini yetiştirecek. Sizde o teşekkürü almak
istiyorsunuz. Ben alkışlıyorum diye bir şey yok. Siz Tiyatrocuyu
alkışlayacaksınız. Çünkü Amerika’dan geldiğimde selamlama yoktu. Mesela yerli güncel
oyuna kostüm seçmece yoktu. Mesela elde ne var giyiliyordu. Kostüm tasarımcısı
sen şunu giyeceksin, sen bunu giyeceksin, bu karakter bunu giyer. Böyle bir
heves yoktu. Elde ne varsa giyerlerdi yani giyiyorduk. Biz öyle çalıştık daha
sonra değişti.
Mehmet Birkiye:
Mizahsen yokluğu yoktu derken isteyen istediği gibi mi gidiyordu?
Haldun Dormen: İsteyen istediği gibi düz
gidiyordu. Mesela benim en çok rahatsız olduğum şeylerden biri dekor iş bittikten
sonra o dekorla sahnede bir daha kullanılmıyordu. Bence bütün dekorları
kullanmak lazım. O masayı kullanmak lazım, o iskemleyi kullanmak lazımdı. Akla
gelen aklına geldiğince hareket ediyordu. Ben galiba bunları değiştirdim.
Yapmakla çok mutluyum.
Öncelikle
merhaba ben ikinci sınıf öğrencisiyim. Size şu soruyu soruyorum.
Yurt
dışında öğrenci oldunuz ve burada da konservatuvar öğretmeni oldunuz. Yurt
dışındaki eğitimdeki farkı ve eksiklerimiz varsa bunu nasıl giderebiliriz?
Konservatuvarlarda ki eksiklerimizi nelerdir?
Haldun Dormen: Eksiklerimiz var ama yurt
dışındaki eğitimde eksikler var. Ben bir yurttaşında Dünyanın ilk
Üniversitesine gittiğimde bir takımlar şeyler eksikti. Mesela dans dersimiz
yoktu. Şarkı dersimiz yoktu. Ben onu ayrıca sonradan aldım. Yurt dışında bunlar
yoktu. Mesela burada hepsi var. Burada hepsi var alabilirsiniz. Ama
Türkiye’deki eğitim bayağı iyi. Dışarıyı
bilmeyenler erişilmez. Fevkalade, her şeyin kusursuz görüntüsü yok. Dışarısı da
çok kusurlu çok şeyi eksik. Ama bazı şeyler burada daha iyi bazı şeyler orada
daha iyi. Fakat dışarıya gitmenin bir yararı var. . Burada nerede olduğunuzu
görüyorsunuz. Bu bakımdan önemli burada rahat ediyorsunuz en azından ama bende
fena değilim diyorsunuz yani.
Haldun Dormen: Buyurun efenim.
İsmim Cansu hoş geldiniz. İkinci sınıf
öğrencisiyim bende size sorum şu olacak. Uzun bir zamandan sonra Batılı anlamda
ilk müzikali sahneye koyan kişisiniz Sokak Kızı İrma. Peki bundan sonra
Müzikalde nasıl bir gelişme oldu. Türkiye’de ve bundan sonraki sürece
baktığımız zaman geliştirmek için neler yapılabilir? Şu anda eksiklik görüyor
musunuz? Sizin attığınız bu adım nerelerin önünü açmış olabilir.
Haldun Dormen: Bence en büyük eksiklik
sponsor eksikliğidir. Bir müzik hal kolay çıkmıyor. En azından doğru bir müzik
hal yapmak istiyorsanız en az 300-350 bin gözden geçirmek gerekiyor. O da gıdım
gıdım hesaplarsanız.Mesela şehir tiyatrosunda yıllardır kabare oynuyor gayet de
iyi şu an hepsi aklıma gelmiyor. Başarılı bir sürü müzikal yapılıyor. En
azından ben müzikal yaptım. Kantocu, Bir Kış Öyküsü, gerekli salon pahalıydı.
Mehmet Birkiye: Şan Tiyatrosu katkı
sağlıyor muydu?
H.Dormen: Çok dikkatli bakmıyordu. Biraz
deli olduğum için ben devlet tiyatrosu kapattım. Bu işte biraz deli olmak
lazım. İşi götüreceksiniz deli olmak lazım. Deli olmadan olmuyor. Bır, bır ,bır
oluyorsanız. Olağan Tiyatrocu oluyorsunuz. Ben Hisseli Harikalar Kumpanyasını
Egemen Bostancının isteği üzerine Huysuz Virjin’e yazdım.Ben ezberleyemem.
Ezber yaz ezber-ezber yaz dedi. O zaman Mehmet Ali Erbil olsun dedi. Mehmet Ali
Erbil de hiç kimsenin bilmediği tanımadığı o sırada Ankara Devlet Tiyatrosu'nda
Küheylan oyunundan getirdiği parlak bir genç aktördü. Bende tanımıyorum. Ama
babasını tanıyordum. Egemen birden bire hissetti onu Hisseli Harikalar
Kumpanyasında rol onun oldu. Mehmet Ali yıldız oldu. Sonra başka türlü şeyler
oldu. O başka…
Mehmet Birkiye: Benimde gördüğüm en genç
yeteneklerden birisiydi.
H.Dormen:Şaşırtıcı.
Müthişti.
Hocam Merhaba hoş geldiniz ben Tolga.
Bildiğim kadarıyla sizde bir çevirmezsiniz. Diller arası Tiyatroda anlam
nasıldır? Tam karşılar mı?
Mehmet Birkiye: Çeviri yaparken
karşılıyor mu? Karşılamıyor mu?
Haldun Dormen: Bazı şeyleri mesela
karşılamıyor. Öyle çok güzel laflarımız var ki onların karşılığı başka hiçbir
dilde yok. Bazı deyimler var. O deyimleri çevirmeniz. İster istemez imkan yok.
Dil bakımından çok zenginiz. Ömer Hamdi çevirileri güzel. Her çeviri güzel olmuyor.
Mesela ben İngilizceden bazı çeviriler yaptım. Ama tam oldu diyemiyorum.
Mehmet Birkiye: Yeniden adapte ettin.
Haldun Dormen: Adapte etmek diye bir
çeviri yapamazsınız. Adapte ediyor olabilirsiniz. Bizim halkımıza yakın
çeviriler yapabiliyorsunuz. Biz buyuz.
Bir İzleyici: Merhaba Haldun ağabey ben
Animasyon okuyorum. Aslında Tiyatro ile bir alakam aslında yok. Ama farklı bir
soru soracağım. Tiyatro günümüzde Anadolu halkına uzak bir profil çiziyor.
Haldun
Dormen: Ne demek istediniz.
Bir İzleyici: Size şu soruları
soracağım.Anadolu halkına uzak bir görünüm çiziyor. Ülkenin sosyolojik
altyapısına paralel olarak uzak bir sanat haline mi dönüşüyor?
Haldun Dormen: Ben Anadolu’yu habire
dolaştığım için habire turne yaptığım için inanılmayacak bir müşfik tiyatro
faaliyeti var. Üç sene önce Rize’ye gittiğimde altı tane alternatif tiyatro
vardı. Her tarafta bir tiyatro faaliyeti var. Köylerde kadınlar tiyatro
yapıyorlar . Erkekler kadınların işlerini yapıyor. Kadınlar da tiyatro yapıyor.
Eskiden komiser derlerdi. Biz turneye çıktığımız zaman langırt tiyatronun
komiseri derlerdi. Bir kere günler önce Antalya’ya turneye gittik. Öğretmenler
çağırmıştı bizi “Sevgilime Göz Kulak Ol” oyunu oynuyoruz. Ben başrol oynuyorum.
Uçaktan indik. Birden bire bir araba geçiyor. Konser güzeli Haldun Dormen,
güzeller güzeli Ayfer Feray bu akşam konser salonunda oynuyor. Bunu yapanlarda
Öğretmenler Birliği.
Şimdi
Batı da oynayacağız. 1958-1959’larda rahmetli Neriman Köksal’dı. Haldun ağabey
salonda altı, yedi tane çocuk var dedi. Başka kimse yok dedi. Sonra
öğretmenlerinizi çağırır mısınız? Oyun başlıyor artık. Çocuklar da siz başlayın
oyun başlamadan çıkacağız dedi. 1960’lı yıllarda bir tek olay oldu. Sokak kızı
İrma. Gaziantep’e çağırdılar. Bende korktum Gaziantep’e fahişenin hayatı nasıl
gideceğiz. Şimdi gittik. İnanılmayacak kalabalıkla karşılaştık. Büyük bir sükse
yarattı. O zaman bu kadar oteller filan yoktu. Bilet parasına otel de
kalıyorduk. Otele gittik birden bire büyük bir çelenk geldi. Fransız dostlar
diye yandaki hotelin konsamatrisleri yollamış. Ama çok iddiasız olmuş. Sonra
hemen gittik teşekkür ederiz. Ertesi gün matineye çağırdık. Matineyi
süslemişler, püslemişler güzel oldu. Anadolu da
bir kere her yerde şehir tiyatrosu yada devlet tiyatrosunun kolu var.
Devlet Tiyatrosunun kolu yoksa şehir tiyatroları kolu var. Oyun yazanlar bile
var.
Bir İzleyici: Size şu soruları soracağım.
Benim arkadaşım Antep’te Tanrı ile Sokrat oyun yazdı. Dikkat et Antep’te İşid
var diye uyardım. Üniversiteyle bu oyun probleme dönüştü. İşid diye bir
saçmalık var. Tiyatro anlamında değil bütün halkın müdahale edebilen bir yapı
haline dönüştü. Baktığında nasıl oluyor. O gerçekler ilginç.
H.Dormen: Ben kırk yıldır, elli yıldır
Anadolu’ya gittiğim zaman müthiş keyif alıyorum. Bazen Türkiye çok garip bir
şekilde baktığımızda çok geri gidiyor, bazen ileri gidiyor. O ikisinin arasında
kaldık bizde ileriye gidiyor, geriye gidiyor. Olumsuzluğa kapılacakken
bakıyorsun harika. Özetle Anadolu’ya gidince ben çok rahat ediyorum. Daha yeni
geldim Gaziantep’ten, Adana, Hatay, Mersin bir hafta evvel hasta hasta gittim.
Anadolu’da çok gelişme var. Ben çok mutluyum. Boşu boşuna dolaşmamışız.
Hakikaten öyle gelmiş Tiyatro ve gelecekte sizler şanslısınız. Tiyatronun
bittiğini görüyorsunuz ama ileride parlak bir gençlik gelecek.
Haldun Dormen: Buyurun.
İsmim Serdar Yönetmenlik Yüksek Lisansı
yapıyorum burada sorum şu olacaktı?
Siz
değerli bir Tiyatro insanısınız size soru sorabilmek için bizim için bir
lütuftur. Heyecanımı o yüzden mazur görün. Sorum şu olacak. Biz diliyoruz ki
her iş kendi disiplinin içindekiyle hareket eder. Tiyatroyu da bildik bileli
kendini disipline var etmiş bir sanattır. Fakat son zamanlarda biz sizin gibi değerli
insanların sahip olduğu disipline sahip olmadığımızdan mıdır? Yoksa Tiyatro
kendisinden taviz verdiğinden midir. Nedir? Eski disiplini göremiyoruz. Bu
tekrar nasıl kazanılır.
Yada
ben yanılıyor muyum?
Haldun Dormen: Bence sizler gibi insanların
düşünceleri ile kazanılır. Maalesef
bende aynı şeyi düşünüyorum. Disiplin eskisi gibi değil Muhsin Ertuğrul
Türk Tiyatrosunda bizlere disiplini öğreten adam. Biz onunla karşı karşıya
gelmedik ama onun koyduğu kurallarla yürüdük. Disiplini ondan öğrendik.
Saatinde tiyatro başlardı. Saat 20.00’de başlardı. Tiyatroya isterse Adnan
Menderes gelse 20.00’de perdeyi açardı. Salonda bir kişi olsa o oyun oynanırdı.
Hatta bir hikaye varmış. Salonda biri uya kalmış. Adam zaten otobüs şoförüymüş
ama yani bu disiplin vardı. Ben kendi tiyatromda hep disiplini yürütürdüm.
“Şahane Züğürtler” oyunu oynarken ben disiplini Metin Serezli’ye yapmıştım.
Benim disiplinim çok çok iyi maalesef aksamaya başladı. Ama disiplin olmadan Tiyatro olmaz. Meslek nasıl kazanılır. Söyleyecek
bir şeyim yok. Çare bulamıyorum. Bilmiyorum. Sizin iteklemenizle olacak.
Mehmet Birkiye: Ben
itekliyorum da bu kadar oluyor.
Haldun Dormen:Ben iteklesem ne olacak
bizden geçti artık. Onlar itekleyecek artık. Tabi size düşüyor bu iş bir sürü
iş size düşüyor. Evet buyurun.
Bir İzleyici: Drama ve Oyunculuk son sınıf
öğrencisiyim. Size şu soruyu soracağım. Afife Jale ödül törenin kurucusunuz.
Bunu bir amaç doğrultusunda kurdunuz şuan geçmişten günümüze bakıldığında ödül
töreni amacına ulaştı mı?
Haldun Dormen: Bence ulaşmıştır. Ben 10
yaşındayken herkes biliyor bu hikayeyi bir dergi almıştı annem bana o dergide
Afife Jale ödülü yazıyordu. Ben hayatımda Afife Jale’yi hayatımda ilk kez
görüyorum. O yazı beni çok etkilemişti. Mutlaka bir şey yapmalıyım dedim. 10
yaşındaydım. 1973’te Unutulanlar adlı diziyi yapma karar verdim. Oradan buradan
Allahtan yakın dostum Mustafa Alabora’nın dayısı Afife Jale’nin son kocasıymış.
Dayısının sonraki karısından bazı bilgileri edindik. Oradan buradan ilk defa
öyle Afife Jaleyi tanıttım. Yapı kredi bankası kabul etti. Bence iyi işti.
Bugün herkes Afife Jaleyi tanıyor. Birde İzmir’de Sahne tozu Tiyatrosu’nda
sanat danışmanlığını yaptım. Niye İzmir. Neden İzmir bunu bilmeniz lazım. Ben
İzmir’de olmasını doğru buldum. Afife Jale ilk
sahneye İzmir’de çıktığı için. Atatürk İzmir’e geldi.1923 yılında Atatürk
İzmir’e geliyor. Cumhuriyet kurulduktan sonra İzmir Şehir Tiyatrosu ve İstanbul
Şehir tiyatroları bunlar kendi aralarında karar veriyorlar. Diyorlar ki önemli
aktörlerden Mahmutbey’de bir filmde oynamış. Çok iyi Fransızca bildiği için
santral görevlisi. Gidiyorlar paşaya ziyaret ediyorlar. Oyunumuza gelir misiniz
diye Ataürk’ü çağırdıkları için İzmir’de olması çok önemlidir. Afife hanım
sahneye ilk İzmir’de çıkıyor. Onun için onun yaşadığı evi bulup müze yaptırmak
istiyorum.
Adım Dilek üçüncü sınıf öğrencisiyim.
Sizin için Tiyatronun tanımı ve anlamı nedir?
Haldun Dormen: Tiyatro benim yaşam
biçimidir. Ben Tiyatrocu olmak için yurt dışına gitmedim. Sinemacı olmak için
gittim. Ondan sonra tiyatroya kapılıp kaldım. Bir yaşam biçimidir. Sizce nedir?
Dilek: Hayata dair dertlerim
sıkıntılarım var. Ben bu yüzden Tiyatroyu seçtim.
Haldun Dormen: Yani kendinizi
anlatabilmek için bir nevi yaşam biçimi olarak seçtiniz.
Merhaba hocam ben Gizem üçüncü sınıf
öğrencisiyim. Size sorum şu olacak.Tiyatro sanat yaşamı boyunca karşılaştığınız
zorluklar tiyatroyu bırakmayı hiç düşündünüz mü? Eğer düşündüyseniz sizi sanata
bağlayan şey neydi?
Haldun Dormen: Çok zorluklar
karşılaştım. Gelir gelmez zorluklarla karşılaştım. Hiçbir zaman bırakmayı
düşünmedim. Azimliydim. Onun için bugün buraya kadar geldim. Yani bırakmayı
düşünmedim. Ben neyi bırakayım. Onlar
beni bıraksın dedim. Çünkü ben tiyatroyu ben ilk açtığım zaman dışarıda kapatır
dediler. İddiaya girenlerde oldu. Üç ayda kapatırsın diye Türkiye’de bazı
karamsar heykeller var. Düğüne gidiyorlar. Bunlar boşanır aslında gidiyorlar.
Oyuna gidiyorlar tutmaz bu oyun diyorlar.60’lı yıllarda İzmir’de 20.50’da
oyunlar başlardı. O bisiklete binerdi. Tiyatro’da kaç kişi var. Kaç kişi var
bakarlardı. Maalesef Tiyatroyla ile kıskançlık ve saçmaladılar. Onun için biz
bunları geçerken çok oldu.
Merhaba hocam ben Büşra dördüncü sınıf
öğrencisiyim. Size şu soruyu soracağım. Oyunculuk günümüzde çok popüler bir
meslek hem kamera önünde hem tiyatro alanında ama şunu görüyoruz. Eski çağlarda
oyunculara daha çok saygı duyuluyormuş. Daha çok özeniliyormuş.
Haldun Dormen: Ben böyle bir şey demedim.
Büşra: Benim gördüğüm böyle günümüzde
hangi bölüm okuyorsun dedikleri zaman oyunculuk dediğim zaman klişe sorularla
karşılaşıyoruz. Özellikle 4 yıllık mı? Özellikle sorular var. Yada Açık
öğretimden mi? Sosyal ile mi? Girdin. Çok fazla bilgisi yok insanların.
Konservatuvarlarında çok fazla olması hemen hemen var gibi bir şey şunu sormak
istiyorum. Farklı disiplinlerde olduğu gibi sanal algısı fakülteye dönüşüyor
gibi geliyor. YÖK’e bağlı konservatuvarlar daha kuramsal gidiyor. Oyunculuk
uygulamalı bir alan bu diğer bölümler için geçerli, Sinema Televizyon, Resim,
Grafik hepsi için geçerli artık bilgisi olan öğrenciler olarak. Liseden çıkıp
geliyoruz. Belli yaş sınırı var. Çok küçük olduğumuz için ve hevesle girdiğimiz
için oyunculuk algısı farklılaşıyor gibi geliyor bana diğer fakültelerden
ayırmak istemiyorum. Buna karşın eğitilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Daha usta çırak ilişkisi olsaydı mesela resim sanatında olduğu
gibi farklı atölyelerde beş ay, altı ay diğer atölyelerde böyle-böyle oyunculuk
eğitimi verilseydi sanki usta çıraktan da farklı ekollerin birleşimi onların
kendi sürprizi ortaya çıkaran bir şey olduğunu düşünüyorum. Yani böyle olduğu
zaman belli ekollerde fabrikasyon bir oyunculuk mu çıkıyor? Hatta tüm
zamanlarda algılamamda tüm zamanlarda okulda yapması gereken şeyleri yerine
getirmiş. Diploması olan bir oyuncu olarak ortaya çıkıyor diye düşünüyorum.
Fikrinizi merak ediyorum.
Haldun Dormen: Yani okulları kapatalım
mı? Söylediğiniz şey çok doğru usta çırak ilişkisi olmadan Tiyatrodan hiçbir
şey öğrenemezsin. Burada ne kadar öğrenirseniz öğrenin mutlaka sahneye çıkıp
seyirci karşısına çıkması lazım. Bir ustanın da sizi yönlendirmesi lazım. Ama
bazı şeylere inanmadığım okullu alaylı şeye inanmıyorum. Herkesin Münir
Özkul’u, Nevra Serezli, Nisa Serezli bunların hepsi usta çırak ilişkisinden
gelen entelektüel kimliklerinden yetişmiş isimler. Okulun çok talebesi var.
Sizi korkutmakta istemiyorum. Bunun için bir ustanın yanına kapağı atarsanız.
Sizin çok iyi olur.
Büşra: Hocalarımızla akademi olarak
dışarıdan işlerini yürütmeye çalışıyorlar. İyi hocalardan eğitim olmak için
geliyoruz. Bir çıkmaza bir paradoksun içine giriyoruz. iyi hocalardan eğitim
almak istiyoruz onlarda buralara iş yapmak için buralara geliyorlar.
Haldun Dormen: Ben
kendim ders verdiği zaman dışarıda oyun oynamalarına izin veriyordum. Herhalde
burada bazı izinler yok.
Mehmet Birkiye: Derslerin aksatmamaları
dışında izin veriyoruz.
Haldun Dormen: Tabi derslerin aksatmamaları
dışında ama bence dışarıda oynamanın büyük yararı var. Burada öğrendikleriniz
çevirmeniz için büyük bir fırsat ayrıca dediğiniz gibi usta çırak ilişkisinden
öğreneceğiniz çok şeyler var. Ama dersleri aksatmamak şartıyla burada
daöğreneceğiniz çok şeyler var. Ama alaylılara şey yapmaya karşıyım. Alaylı
diye aptalca bir şey var. Ama senden belki iyi belki olabiliyor..
Merhaba hocam Ahmet ben Lisans ikinci
sınıf öğrencisiyim. Size sorum şu olacak. Devletin Tiyatroya gerekli kaynağı
sağlamadığını düşünüyorum. Aksine gerekli kaynak sağlanmadığı gibi devlet
tiyatrolarına baskı uygulandığını düşünüyorum. Sizce böyle durum söz konusu mu?
Tiyatrolara
gerekli özen gösteriliyor mu?
Haldun Dormen: Çok fazla destek
sağladığını söyleyemeyiz. Bizde devletten Tiyatrocu olarak çok şey bekliyoruz.
Şehir Tiyatrolarını ve Alternatif Tiyatrolarını kapatmaya çalışmaları yanlış
olacak gibi değil kabul edilemz. Devlet Tiyatrolarını ve Şehir Tiyatrolarını
bir hale sokmak lazım. Bu şekilde gitmez. Adam hiç oynamıyor dublaj yapıyor.
Öbür taraftan adam devamlı oynuyor. Aynı maaşı alıyor. Tatsızlıklar var.
İnsanların iki yıl ihtiyacı varsa iki yıl kontrat, üç yıl varsa üç yıl kontrat
gerçekten tatsız bir hale geldi. Devlet gerekli yardımı yapıyor mu? Yapmıyor.
Seneden seneye özel tiyatrolara belli yardımlar yapıyor. Devede kulak. Mesela
Devede Kulak’ın İngilizce tercümesi yok. Ama hiç yardım etmedi diyemeyiz. Bence
devletin yapması gereken şey her yere Salon yapmak. Biz rahat rahat
oynayabilelim. Mesela Anadolu’da rahat rahat salonlar bulabiliyorsunuz
oynayacak. Çok rahat çok geniş rahat oynayacağınız salonlar var. Bilecik
merkezde 25 bin nüfuslu yerde çok güzel salonu var. İyi yapılmış. Herkes
aslında yapmaya çalışıyor. Bence Devlet gerekli kadar yardım yapmıyor. Bizde
beklemeyelim kendimiz yapalım.
Adım Eren 4. Sınıf öğrencisiyim. Öncelikle
size şu soruyu soracağım.Dormen Tiyatrosu bu ülkede geçmişten günümüze birçok
şeyi değiştirdiğini düşünüyoruz. En azından aldığımız eğitimlerde okuduğumuz
yazılarda ödenekli tiyatroya bir alternatif olarak bir şeyler yarattınız?
Günümüz özel tiyatrosunda bunun nasıl etki olduğunu düşünüyorsunuz? Günümüzde
çağdaş Tiyatro olarak adlandıra bileceğimiz bir tiyatro yapısı devam ediyor.
Siz önemli bir tiyatro insanı olarak Türkiye’nin dünyadaki yerini nasıl
görüyorsunuz? Rejisör olarak, oyunculuk olarak demin söylediğiniz belki sahne
sayısı olarak ama dünyada Tiyatro bambaşka yerlere gidiyor. Türkiye Sizce bunun
neresinde bulunuyor?
Haldun Dormen: Türk Tiyatrosu Dünya
Tiyatrosuyla boy ölçüşebilecek durumda hatta Türk Tiyatrosu dışarıdaki
kişilerden daha rahat bir durumda. Mesela bir Yıldız Kenter Dünyadaki oyuncudan
gayet daha iyi. Mesela ben New York’ta
Maria Callas’ı oynuyordu bir kadıncağız oyuncu olarak ödül aldı. Sonra İstanbul’a
geldi oyun Yıldız hanım da oynadı o oyuncudan kat ve kat daha iyiydi. O da ödül
aldı. Şey o zaman çok daha iyiydi. Bizim en büyük zorluğumuz sahnesizlik ve
gerekli sorumlu alamamızdır. Türk Tiyatrosu bence çok çok iyi durumda. Hatta
şaşılacak kadar iyi durumda. Dormen Tiyatrosu ile Kenter Tiyatrosu: Bizim büyük
bir şansımız vardı 6,7 yıl aynı dönemde çalıştık. Gerçekten iki Tiyatro
gerçekten yön veren Tiyatroydu. Ciddiyetimizden Disiplinimizden, onların
oynadıkları oyunlar ayrıydı. İki Alternatif Tiyatronun aynı şekilde aynı çatı
altında aynı dönemde oynaması ayakta kalması mucizeydi. Sen o zaman
doğmamıştın. Kenter Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu devlet tiyatrosu gibiydi.
Eren
:Günümüzün özel tiyatrolar günümüze bir değişim yarattığını nasıl bir değişim
yarattu?
H.Dormen:
Tiyatroya yön verdik. Onlar oyunlarıyla bizler kendi oyunlarımızla yön verdik.
Bir kere burada anlattık. Biz disiplini yarattık. Abartısız, ciddi oynanmasını
anlattık. Aktörlerin bazıları sahneye çıktığı zaman ben istediğimi yaparım diyor.
Oyuncuların kendilerince tarzlarını oluşturması 20, 30 yıl önce “Lüküs Hayat”
oynadığımızda yine kapalı gişe oynadık. Biz Gencay ile 30’lu yılları anlatan
oyunu benzesin diye elimizden geleni yaptık. Ama Zihni Göktay abuk sabuk
laflarla oynuyordu Aklına geleni söylüyordu. Bu olmaz. Yanlış bir şey. Bunu
anlatmaya çalıştık. Biraz önce söylediğim gibi. Aklıma Bir laf geldi yönetmenim
benim yetiştirdiğim lafı sormadan koymadı. Biz böyle yönettik.
Merhaba okulumuza hoş geldiniz. Haldun
ağabey merhaba ben Caner ikinci sınıf öğrencisiyim. Sana sorum şu olacak. Az
önce Lüks Hayattan bahsettiniz. Lükus hayattan dolayı Cemal Reşit Rey gibi Türk
Tiyatrosu Türk müziğine iki isim bir araya gelmiş durumdaydı. Cemal Reşit Reyle
tanışıklığınız nasıl oldu. Nasıl çalışmaya başladınız?
Haldun Dormen: Cemal Reşit Rey
tanışmamız çok enteresan oldu. Biz Erol Günaydınla “Yaygaraya 70” diye bir oyun
yazdık. Cemal Reşit Rey’inden ölümünden sonra ben bir daha operetlere müzik
yazmam. Yine bir kemancı virtüözü vardı. Bir ahbap böyle-böyle bir şey vardı.
Telefon etti. Yarın sizi Cemal bey bekliyor dedi. Bizde elimize bir şeyler
aldık. Cemal beye gittik. Gayet şeker bir şekilde karşıladı. Çok şeker bir
adamdı. Biz dedik böyle müzikal yapmak istiyoruz. Yaygara 70 diye bize paranız
var mı dedi? Müzikal yapmak demek prodüksiyon demek. Bizde elimizden geldiğince
iyi şeyler yapmaya çalışıyoruz. Böylelikle “Yaygara 70” Dormen Tiyatrosunda
başladı. Bu konuşma Cuma olduysa Cumartesi gelin bize telefon etti. Size
sürprizim var gelin diye sonra tekrar gittik o gece bestelemiş. Tabi çok
heyecanlandık. Arkasından Uy Balon Dünya yazdı. Ardından İstanbul Masalını
yazdı. Sonra Dormen Tiyatrosu kapandı. Lüküs hayatı şehir tiyatrosu isteyince
bunu Haldun yapsın demiş. Onun için Lükus hayatın etkisindeyim. Bir Mersin
Operası, bir İzmir Operası, birde Eskişehir Şehir Tiyatrosu ve İstanbul Şehir
Tiyatrosu. Bir gün büyük bir sahne yaptık Mersin Operasında artık eskimiş Lükus
hayat biz artık 1930’ları elimizden geldiğince artık bizde yasaklamaya
çalışıyoruz. Eskimiş bazı şeyler Bir kere dekoru 3 perdeye, 2 perdeye, 3 dekoru
2 dekora indirdim. En azından bazı lafları uydurmaya çalışırdım. Fevkalade
derlerdi İşleyişi unutmadan biraz değiştirdik.
Caner: Lükus Hayatla maceranız nasıl
başladı.
Haldun Dormen: Ben Lüküs Hayatla Devlet
Tiyatrosunu 1972’de kapattım. 1973'te Ankaradan Cumhuriyetin 50. Yılı bir takım
şeyler yapmak istiyoruz. Bir de televizyonda Lüküs Hayat yapmak istiyoruz. Peki
dedik o dönem yeni kadro yaptık. Çok hoş kadro yaptık Münir Özkul, Ali
Poyrazoğlu Güzin Özipek, Suna Selen gibi o filmi televizyon tecrübemiz olmadan
dört günde çektik. Oynadığı gün hiç beğenmedik. Ama beğenmedik. Ondan sonra
Lüküs Hayatla ilişkimin olmasını istemedim. Çok güzel şeyler vardı. Ama genel
olarak olmadı. Oyunu ben yaptım müzikali. Çünkü televizyonu bilmiyordum. Dört
günde çekilecek iş değildi. Bana o kadar vakit süre vermişlerdi. Lükus hayatla
bir daha ilişkimin olmasını istemedim. Benim bir takım beceriksizliklerim oldu
olmadı. Bir daha şehir tiyatrolarında yapmadım. Yapmam dedim.
Mehmet Birkiye:
Yanılmıyorsam 27 senedir oynuyor.
Haldun Dormen: 30. Yılında kapandı. Şimdi
şey oynuyor. Zihni Göktay Cibali Karakolu oynuyor.O ne isterse beni
ilgilendirmiyor.
Mehmet Birkiye: Artık uzadı oyun.
Merhaba ben Ali. Size şu soruyu
soracağım. Türk Tiyatrosu Cumhuriyet'ten bu yana bir yere gelmiş ve geleceğini
parlak olduğunu söylediniz. Ama televizyonlarda ve dizilerde oyunculuğun pek
ehli kişiler tarafından yapıldığını düşünmüyorum. Yurt dışı dizilere
baktığımızda muhteşem oyuncular oynuyor. Gerçekten Tiyatro kalitesinde işler
çıkıyor. Tiyatronun geleceği olduğunu düşünüyorsunuz. Televizyon yarın öbür gün
bizim ülkemizde de Tiyatro kalitesi işler çıkacağına inanıyor musunuz?
Haldun Dormen: Bence çıkıyor da Muhteşem
Yüzyıl bence iyiydi. Her bakımdan iyiydi. İyi oyuncular oynuyordu. Halit Ergenç
çok iyiydi. Okan harikaydı. Bence iyi işler çıkıyor. Çıkacak da günümüzde yavaş
yavaş oraya doğru gidiyor. Raitingler düşünce iyi oyuncuları oynatmayı tercih
ediyorlar. Çok daha kolay çekiliyor. Tiyatro oyuncusu olmadığı zaman 10
dakikalık işi üç günde çekiyor. Onun için Tiyatro oyuncularını kullanmak
zorundalar. İyileşecektir. Seyircide her şeye rağmen bir şeyler öğrendi.
Mehmet Birkiye: Merak etme iş imkanı
var. Ne yapacağım diye panige kapılmana gerek yok.
Haldun Dormen: Buyurun.
Merhaba hocam Resul ben ikinci sınıf
öğrencisiyim. Size sorum şu olacak. Dışarıda eğitim gördünüz ve orada başladınız.
Bu işe Tiyatroya hiç ayrıma girdiniz mi ? Türkiye’de devam etsem yoksa burada
kalsam. Türkiye’de mi sanatımı geliştirmeliyim? Bir şeyler yazmalıyım. Bir
şeyler çevirmeliyim. Oynamalıyım. Türk insanına yapmalıyım mı? Yoksa Avrupa’da
devam etmeliyim
mi?
Kariyerinizde ince bir çizgide kaldınız mı? Peki bu ayrıma hiç girdiniz mi?
Haldun Dormen: Şimdi ben Amerika’dayken
çok büyük imkanlarım vardı. Babam Amerika’yla iş yapıyordu. İstesem
kalabilirdim. Çokta müzikal yoktu oynadığım zamanlar. Tabi teklifler geliyor
gidiyordu. Kalsam iyi olacaktı. Ama hiçbir zaman orada kalmayı düşünmedim. Hep
İstanbul’a gelmeyi, İstanbul’da yaşamayı, İstanbul’da yapmayı ilk kez 1955’te
Papaz kaçtı oyunumu oynuyorduk. Başrolde Ayfer Feray oynuyordu. Oyun büyük
sükse yaptı. Bu kadar hareketli bu kadar mizahsenli oyun oynanmamıştı. Ertesi
Pazar Suadiye’de 1500 kişilik açık hava Tiyatrosunda oynayacaktık. Ben Pazar
sabahı kalktım. Telefon ettim. Hiç yer yok. Genç bir hanım tiyatroda
hareketliymiş mizahsenmiş. Boş yer yok. Annemde kıyameti koparıyor. Ben ön
sırada oturacağım diye yer ayırttık tabi. Bir gün yemek yerken sizi biri görmek
istiyor. Bahçeye çıktım Ayfer Feray ben oynayamayacağım dedim. Bana Nevzat
getirdi Ayfer’i sevgilisi. Oynamama imkan yoktu. O zaman Sedef Çağlar geldi. Ne
konuşuyorsunuz diye biraz ısrar ettim. Sustum. Sedef Ayfer’in ağzından girdi
burnundan çıktı. Falan, falan bir daha Ayfer oynamasaydı. Ben bir daha
Amerika’ya dönerdim. Yapacak bir şey yok. Hazırlanıyorsunuz. Oyun tutuyor.Başka
gün gelmiyor. Çünkü sevgilisi oynamasını istemiyor. Çok enteresan.
Mehmet Birkiye: Buda bir disiplin
Haldun Dormen: Sonra Ayfer ayrıldı.
Sonra düzenli olarak bizde kaldı. Buyurn
İsmim Orçun 3.sınıf öğrencisiyim. Size şu
soruyu soracağım. Sizce yetenek kavramı nedir? Yetenek kavramını nasıl
tanımlarsınız. Bunu öğrenmek istedim.
Haldun Dormen: Bence yetenek; İstek, azim
ve sevgi benim hayatımda çok insan geldi geçti.
Yüzlerce
insan geçti. Nisa Serezli diye çok bir oyuncumuz vardı. İlk geldiği zaman Metin
Serezli tavsiye etmişti. Metin Serezli benim aktörüm. Fakat hiçbir şeyi yok
oynamak istiyor. Ben Metin’in karısı diye ufak tefek roller veriyorum.
Yeteneksiz buluyorum. Ufak tefek bir Tiyatro olmayacak her şey var onda. Cahide
Sonku bizim Tiyatroya geldi. Ben ona Şahane Mektuplar adlı şahane bir oyun
buldum. 110 yaşında bir kadını oynayacaktı. Kendisi de 105 yaşındaydı. Nisa
Serezli atladı. Ben oynarım. İnanılmaz korktu. Nasıl oynar. Sonra oynadı
inanılmaz bir başarı kazandı. Müthiş başarı kazandı. Nisa Serezli bir
efsaneydi. Tiyatro kurdu sonra onun için bence yetenek bunda iş yok söylemeyi
doğru bulmuyorum. Ne kadar tecrübeli olursa olsun karşısındaki insanı belki
biraz da yeteneği, sevgi ve azmi varsa herkesin bir yere geleceğine inanıyorum.
Haldun Dormen: Hepiniz tiyatrocusunuz dimi?
Böyle konuşuyoruz.
Bir İzleyici: Evet hocam ben diyaframdan
konuşurdum da
Merhaba
hocam ben Gizem Özdekçi 4. Sınıf öğrencisiyim. Size sorum şu olacak.
Hocam
sizden oyunculara tavsiyeleriniz nelerdir? Önerileriniz nelerdir? Onu öğrenmek
istiyorum. Böyle bir dönemde oyunculuktan mezun olmuş öğrencileri
tavsiyeleriniz nelerdir? İş imkanı yeterince
var mıdır?
Haldun Dormen: İş imkanı var mıdır.
Bilmiyorum. İstiyorsa ama vardır. Bence en büyük tavsiyem azmini hiç
kaybetmemesi, isteğini kaybetmemesi, işe
olan sevgisini kaybetmemesi bunlar olunca mutlaka mesela ben Amerika’da
okuduğum zaman birlikte çalıştığım arkadaşlarım vardı. Bir arkadaşım müthiş yetenekliydi.
Ailesini geçindirmesi için de film dekoratifliği yapmak zorunda kaldı.
Amerika’da oyunculuk yapmak daha zor. Ama ailesi olmasaydı. Oda olurdu. Ama
ailesinin geçindirmek için mecburdu. Burada ister istemez burada olursunuz gibi
geliyor bana azminizi kaybetmeyin, umudunuzu hiç kaybetmeyin, umut bence
hayatımızda en önemli şey umut, umut, umut…
Bugünkü
Türkiye’de umuda çok ihtiyacımız olan bir şey umudumuzu yitirmeyelim ne olur.
Umudu yitirdiğin zaman her şeyi yitirmiş oluyorsun. Onun için tavsiyem işin
peşini bırakmamak, disiplini bırakmamak, sevgiyi bırakmamak, mümkün olduğunca
iş yerinizde ayrılmamak. Oyunları seyretmek tabi ki bilmem tatmin edici oldu
mu?
Mehmet Birkiye: Peki çok teşekkür ederiz.
Haldun Dormen: Ben
teşekkür ederim.