Günceler

Salı

Sanki; İskambilden Bir Ev Gibiydi Herşey

Kağıttan Evin Yalnızlığı.,

Susuyordum. Bugünlerde susmayı tercih ediyorum.  Hiç bir şey konuşmuyorum.

Konuşunca her şey yıkılacak. Onun zamanında benim hayatımı bildiğini biliyordum. Bilmemiş gibi yapıyordum. Oyun oynamak galiba en kolayıydı. Oyunu oynadık kaybettim.
Basitlik,sadelik, yetememek insanın gözünü korkutuyor. Çaresiz yosunu izlemek güzeldi. Baklava börekle büyüyenler , gönül sevgisini kabul eder mi? Herkes hayatını kuruyor. Temiz bir sayfa açıyor. Hayatımızı şekillendiren Allah ne istiyorsa oluyor. Kader...

Malum, şu meşhur cümle insanın aklına geliyor. Aşk karın doyurmuyor. İnsan için hayal bile olsa iskambilden evde yaşamak güzel olurdu. İş güç sahibi olacağız. Aile kuracağız. Çoluk çocuğumuz olacak da ölme eşeğim ölme...

Yalansız,basitlik neden zor.
Erdemlik, arkadaşlık, paylaşmak zor olan mıdır.

Şairin dediği gibi. Sana gül bahçesi vaat edilmedi güzelim. Öğrenmek ile mutluluk. Uyum sağlandığı zaman insan mutlu olabiliyor

Eskiler saraylara anasının karnından doğmadılar. Doğanlarda hepsi zenginlikleri maddiyat görüyor. Asıl zenginlik
Evlendiğiniz zaman ailenizle birlikte olmak. Akşam yemeklerinde aile sıcaklığı mıdır.

Sümsük zengin olunca, herşey güllük gülistanlık olur mu?
Yaşamlarımızı,kaderimizi allahın izniyle yaşıyoruz. Kader bizi bir kez daha getirir mi?.. 

Pazartesi

Bana Esmeyi Anlat...

Bir Garip Rüzgar Özlemi...

Bu hafta rüzgar bir oraya götürdü.Bu buraya götürdü. Ama rüzgar bana esmeyi anlatmadı.

Takamızla buluşalım dedik. Onunla gşmış yapılaraörüşmeden önce bir İ.K. şirketiyle görüştük. Bildiğiniz ezecek insan arıyorlar. Görüşmemiz bitti. Arkadaşla buluşmadan önce çevredeki en yakın hastaneye ayak parmağımız şişmişti. Burada rüzgar ters tepti. Çünkü 25 yaşını geçmiş olduğumuzdan rüzgar bize buradan da esti.S.G.K, Alo 170 Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı, BİMERR 150 hepsi tırt oldu.
Takamızla taktık kafayı gezeceğiz. Onu yakalayana aşk olsun. Hiç kolay değil.

Kumkapı 1,2 fotoğraf tarihi surlar vs. derken Eminönü- Üsküdar Vapurunda rüzgar bize esti. Boğazın suları bizi az kalsın sırılsıklam yapacaktı.


Gözlerin Yanılgısı

Gözlerimiz boşluğa dalıp gitti.
Sahipsiz sularda yansıyan bakışlar
 Benim olsun isteriz
Sırlarım acı dağlar örer.
Kendi kayboluşlarım.
Sende dursun isterim.
Ağladık..
 Senin için ilk defa
Elimde parçalanmış.
 Bir hayat var aslında.
Hapsoldum söylediğim yalanlara.
Çıkışlar hep kapanmış
Ruhumda sokaklarda

Sırların acı dağlar örer
Kendi kayboluşlarım.
Sende dursun isterim
Ağladım senin için ilk defa..

Üsküdar Kuzguncuktayız. Çınaraltı kafe ve Bostanlığı gezdik. Tarih ve nostalji kokan sokaklar. Evler,köşkler insanı cezbediyor. Herşey güzel. İnsan dalıyor rüzgara. İnsan birgün sevdiği kişiyle aile kurup böyle bir yerde yaşamayı hayal ediyor. Taşlaşmış yapıların korkusu olmadan yaşamak güzel olur.  Kuzguncuka elvadıyı, boğaza karşı rüzgarın esmeyi öğretmesiyle bitiriyoruz...

Perşembe

KOŞ DELİMANYAK KOŞ KOŞ KOŞŞ..

Koş Koş Nereye Kadar Koş...

7 Ağustos Pazartesi haftanın başı harbi haftanın başı oldu. Ayaklarım şişti. Tabanlar alev-alev yanıyorum oldu. 😂 
Bir günde bir süre yere yetişiyor olmak. Aslında imkansızdır. Evin ihtiyacına koş. Arkadaşa koş tabi kaypaklık yapıyor orası apayrı alavere dalaverecilerle uğraşmak var.
 Bunlar arasında evin temizliği, çarşı pazar işleri yap-yap bitmiyor bitti. İnsanın ömür bitiyor. Yorgunluktan bitiyoruz mecazen. Anne gezmek ister onunla git. Kardeş emri var ki yaparak benim dediklerim olacak der. Anne kabul eder.Beni sürükler kaç yaşına geldim bir rahat bırakın. Nerede evlenince bile karışırım geline çok iş yaptıracakmış. Anlaşılan iki arada bir derede kalacağım.

Evet ev erkeği gibi bir şey oldum. Bunu ben istemedim. İşsizlik bunu yaptı. Sonra evdekiler akşama kadar evde yatıyorsun bir iş yap. Hemen hazır cevaplar evde ne yapılıyor ki? 
Enseyi karartmadan yatıyor muyuz?

Aslında ne hayur yada ne evet?

Yorulduğumda pembeli,kırmızı balonlu,sarı kalplı ve ayıcıklı yastığıma sarılıyorum. Uyumuyorum. Sadece kestiriyorum...

Poposu Büyük Grafikçiler

 Grafikçilerin Poposu Elbet Bir Gün İner

02.08.2017 günüydü: Bir arkadaşımdan basit bir karikatür çizmesini rica ettim. Ama burnu kocaman büyümüştü. Büyümesinin sebeplerinden biride iş makam sahibi olmasıdır.

Gün ola harman ola bizde elbet bir yerde rızkımızı kazanacağız. Bu arada insanlara tepeden bakmak yanlış olur. Sonuçta şekilli karizmatik birisi değildik. Arkadaş üç kağıtçının üç kağıtçılığı yapıyor. Bu şahısın işi olduğu zaman boktan da olsa yapmaya çalışıyorum. Çoğu zaman bu iyilikleri yap, deniz at oluyor.Bir kere birşey rica etsek çeşitli bahanelerle kıvrılıp sıyrıldığını zannediyordu.

Hiç kimse 4/4'lük değil biraz fazlası insanın gözüne batmıyor değildi. Birde 3-4 senedir motor sevdası var. Ben fotoğraf makinesi aldım. Heves edindi ve kendisi de aldı. Bir kişiyle fotoğraf çekelim kendimizi geliştirelim dedik. Baştan tamam olur dedi. Fotoğrafçılığı ilerlettikten sonra belki para kazanırız dedik. Bütün bunlar hava gazı olarak kaldı. Birde ben tripot aldım. Benden sonra o da aldı. 2-3 sene sonra kur yükselince tripotu sattı. Hevesi azaldı mı? Bitti mi? Onu sadece kendisi biliyor.

Bir Dokun Bin Ah İşit

Bir başka Grafikçi arkadaşı arasak iş bitti. Arkadaşlık bitti. Bir başka ifadeyle öküz ölünce ortaklık bitiyor.

Herkes kendi dünyasında yaşıyor. Ama iş koliklik sadece ben arayınca tavan oluyor. Üç kağıtların bini bir para alavere dalavere gayet güzel yapıyorlar. Manken gibi kızlara hemen koşuluyor. Hemen her yere yetişiliyor.Basit bir yerde çalışıyorlar. Ozalitçi diyorlar. Ama biraz deneyim sahibi olsalar hemen popoları büyüyor. Bir yere çağırdığım zaman orası uzak burası uzak bahaneleri benden kurtulduğunu söylüyor. Motorcu tayfalarıyla her yerlerde sürtüyor.

Kalbi kötü olmayabilirdi Grafikçiliğini iyi yerlerde göstermiyordu. Aile bağları çok güçlü bir arkadaştı. Açıktan okuyor hala son sınıfta bitirmek için uğraşıyordu. Yada sınav onunla uğraşıyordu. Sınava gireceği zaman, bir dersin kitap kapağını açtım mı diyordum? Evet açtım. Ama ders çalışmadığım dersten geçtim diyordu. Her şeyi olacağına bırakır. Yapması gerekeni hep son zamanda yapardı. Birde daha sonradan tanıştığı kişiler hiç böyle yapmıyordu.

Güç ve para insanlık sahibi yapıyor mu? Bunun cevabını biliyorum. Ama insan ne zaman doğru şıkkı bulur. Hep birlikte göreceğiz...

KAĞITTAN TAKALARIN MUTLULUĞU

TAKALARIN DAİM DOSTLUĞU

Bütün her şey bölüm başkanı Olcay Uçak tarafından başladı. DGS ile başladım Fakülte hayatına Sn. danışman hocamız O.Uçak fırçasını yemeyen yoktur.

 Birçok kişi dahil Olcay Uçaktan çekiniyordu. Cellat gibiydi. Birde yancı sekreter vardı. Kayıt zamanında yemediğim hakaret vs. kalmadı. Ama öğrencilerin konuştuklarını hocalara yetiştirdiği aşikardı. Öğrenciye hem abla sıfatıyla yaklaşıp öğrencilerin fasolarını hocalara yetiştiriyordu. Bir şekilde dersin ilk günü üstat Atilla hocanın dersiydi. Fakat biraz ağzı bozuk,sinirli birisiydi. Ama candan,içten ve iyi kalpli bir hocaydı. Eğrisi,doğrusunu kendine has yöntemiyle öğretiyordu.

O sınıfın içinde 6 kişi vardı. İçlerinden biri N.G.'di. Sakin bir çocuk, kendi haliyle mütevazi birisiydi. Ama ar damarına basılırsa kükrer. Sıkı bir Cimbomluydu.Çok iyi fotoğrafçıydı.Bir Galatasaray taraftarının fotoğrafını çekerek meşhur etti.  Onunla samimiyetimiz, dostluğumuz İ.A.H.A. stajıyla başladı. Zamanla bu dostluk ilerledi.  Aynı zamanda genlerinden gelen zekiliği görmemek aptallık olur. Sonuçta bir Allahın lütfudur. İyi insanlar ödüllendiriliyor. N.G. kendisi Türk Dili ve Edebiyatını bir öğretmen edası gibi kullanıp,yazıyor. Hiyeraşik düzen bu çocuğun işlerine hep taş koyuyordu Çok iyi yerlerde olması gereken yerlere şansı açılmamıştı. Allah herkese muhakkak rızkını verir.

****
Uzun Bir Aradan Sonra Takaların Buluşması. 

01 Ağustos 2017 günüydü. Kendisi bir Avm'de çalışıyordu. Sakalları şekil olmuştu. Ama çok zayıflamıştı. Bilmesem evlenmiş karısının dırdırından erimiş.

Ama insan oğlunun sıkıntıları bitmiyor. İçine atarak yemeden içmeden kesiliyor. Birde günlük AVM'ye işe gelirken hep yürüyormuş. Cigarayı azaltsa biraz toparlar. Uzun uzun konuşuyoruz. Eskileri İAAAHA'yıda elbette, sonuçta su akar yolunu bulur. Onunla bir sürü proje konuştuk. Sonra Üniversite konuşurken Atilla hocanın dersine bazen demlenmeden girmediğimizi paylaşmıştık. Öyle serseri gibi yapmıyorduk. Ölçülü sadece derse odaklanmak için o esnada başka birşey düşünmüyorsun. Eğer kaçırırsak başını sıraya koyarsın ve belli etmeden uyuklarsın. Eğer bize sorulursa biraz hasta olurduk. Grip olmuş bahaneleri hazırdır.

N.G.hayatımızı nasıl rayını oturturuz gibi konuları  konuşuyorduk. Hep birisine maddi ve manevi tatmin ediyorduk. Bana özellikle yazı yazmamı istedi. Onun s.i.k.i ... sağ olsun. Onun kıracağıma çıkarcı kel aynakları kırarım. Çekilin kağıttan takalar. Birşeyler yapmaya çalışıyor. Etrafımıza dağınık,kopuk süsü vererek sadece özel şeylerden bahsetmiyorduk. Sonuç olarak, dünyada bir avuç insanın yüzü suyu hürmetine yaşıyoruz...
Biraz gırgır, biraz şamata herkesin hakkıdır!..

Çarşamba

CANLILAR BASİTÇE YAŞAMALI MI? YOKSA ÖLMELİ Mİ?

 YAŞAM VE ÖLÜM İLİŞKİSİ

 Uzun bir aradan sonra yazmaya tekrar karar verdik. 1 Ağustos 2017 günüydü. Sıradan günlere benziyordu. Güne başlarken televizyonda bir dizi karakterinin şu tekerlemesi ağzıma takıldı;
"Al şu takatukaları takatukacıya takatukalattırmak için götür.
Takatukacı takatukaları takatukalattırmazsa, takatukaları takatukacıdan takatukalattırmadan getir." bütün gün dilime takılmıştı.


Güne ailenin işlerini yaparken insanın canı sıkılmıyor değildi. Zırt-pırt uysuz,aksi, bilerek bakalım herkesle uğraşan dedeye de katlanmaktı  Ev erkeği sonunda olmuştuk. Evet işsiz Üniversite mezunu gazeteciydik. Bir baltaya sap olamamıştık. Sık-sık, ara-sıra boktan da olsa Avm'leri gidiyor iş başvuru formu dolduruyorduk. Sonuçta oyuncak bebek gibi kaslı, boylu değildik. Tipten kurtaramıyorduk. Şanslı değiliz. Şans olsa annemizin karnından kız doğardık. Akşam oldu dışarlarda sürttük. Eve gelirken bir de ne göreyim buyurun siz de bakın,



Fotoğraftakiler kedi ölüsü maalesef... Benim kanım bile dondu. Yerel yönetimi belediyecileri aradım. Bana verilen cevap Temizlik İşlerini göndereğiz denildi. Daha fazla konuşamadan telefon kapatıldı. Bu hayvancık bütün güz cansız bedeni burada sergilenmiş. Etrafında beton yeni binalar, rantsal dönüşüm insanları bütün geçti. Hiçbir insan yetkili birisini aramamış. 

Hayvanseverler evde evcil olunca mı oluyor? Parayla hayvanseverlik. Sokak hayvanların hallerini düşünüz. Gerçek hayvan severler, yok denenecek kadar az. Bu hayvanın etrafında nöbetleşe kedi arkadaşları bekliyor. Belki bunlar aileside olabilir. Paraya,betona verdiğimiz sevgi hayvanlara verilmiyor. İnsan oğlu merhametini öldürmüş. Ama iyi insanlıktanda çıkmış. Belki parmakla sayılmacak iyiler vardır. Acaba onları görmek mümkün mü?
...

Pazartesi

Haldun Dormen Söyleşisi Türkiye’de Tiyatro’nun Sözlü Tarihi

Türkiye’de Tiyatro’nun Sözlü Tarihi

       Haldun Dormen Türk Tiyatrosu'nun yaşayan en önemli insanlarından birisi. Tiyatro Eğitimini Yale Üniversitesi'nde alan Dormen, Muhsin Ertuğrul yönetiminde  Küçük Sahne'de çalıştı. Daha sonra Cep Tiyatrosunu kurdu. Tiyatro hayatı, hala Türk izleyicisinin hatırlarında olan Dormen Tiyatrosunu hayata geçirdi. Haldun Dormen 11 oyun yazdı.  Anılarını “Sürç-ü Lisan Ettikse”, “Antrakt”, İkinci Perde” adlı kitaplarında topladı. Haldun Dormen 22 Aralık 2015'te İstanbul Aydın Üniversi Güzel Sanatlar Fakültesi, Drama ve Oyunculuk Bölümünün davetlisi olarak bir söyleşi yaptı. Söyleşiye ünlü tiyatro yönetmeni Prof. Mehmet Birkiye de katıldı. Türk Tiyatrosuna dair önemli görüşleri ileri süren Dormenin söyleşisini nokta ve virgülüne dokunmadan veriyoruz.

       Mehmet Birkiye: Hoşgeldiniz. 1950'den hatta daha önceden 1990'lara ve bugüne kadar Türk Tiyatrosunu bize anlatacak bir insanı ağırlıyoruz. Haldun Dormen'den öğreneceğimiz ve sizi aydınlatacak çok şey olduğunu inanıyoruz. Öğrencilerimizden sorular almak istiyoruz. Kim soruyor. Buyurun korkmayın nasıl olsa soracaksınız.


       Adım Burak Pamuk sorum şu olacak. Tiyatro'nun bugünkü durumunu nasıl değerlendirirsiniz? İyiye gidiyor mu? Acı mı çekişiyor?

    
       Haldun Dormen: Şimdi ben burada şaşırtıcı cevap vereceğim. Çünkü herkes tiyatro bitti, tiyatro yok, tiyatro gitti, tiyatro mahvoldu. Artık tiyatro olmayacak gibi laflar ediyor. Ben bunun tam aksini düşünüyorum. Bence Tiyatro, Türk tiyarosu en parlak dönemini yaşıyor şu anda. Birçok insanın dudak büktüğü, beğenmediği alternatif tiyatrolar bence Türk Tiyatrosunun istikbali. Çünkü ister istemez bir takım yönetmenler yetişiyor. Yazar olmadan Türk tiyatrosundan söz etmek mümkün değil. Yeni yazarlar yetişiyor. Yani demiyorum ki alternatif tiyatroların oyunları harika değil ama 250 tane yanılmıyorsam galiba 250 tane filan şuan da İstanbul'da oyun veren alternatif tiyatro var. Burada yepyeni parlak yönetmenler çıkıyor.  
    
      Mesela ben geçen sene gördüğüm alternatif yönetmene bayılırım. Alternatif yönetmen telefonunu verdi. Bende geçen izlediğim oyunun yönetmenini telefon ile arayıp teşekkür ettim. Müthiş bir yetenek çıkıyor. Müthiş yazarlar çıkıyor. Onun için alternatif tiyatroların Türk Tiyatrosuna katkısı inanılmayacak kadar büyük.Eskiden biz hem de çok çok iyi biliyoruz. Pazartesi hariç Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi, Pazar Tiyatro yapardık. Bir günde de prova yapardık. Artık öyle değil artık. Onun için tiyatrolar bitti diyorlar. Bence bitmedi. Türk tiyatrosu büyük bir fışkırma içinde ve ben buna gerçekten inanıyorum. Bunu da yavaş yavaş görmeye başladık. Önemli yazarlar, önemli yönetmenler çıkıyor. Çok önemli yönetmenler çıkıyor.
Bence Türk Tiyatrosu çok iyi durumda şu anda.

    Mehmet Birkiye: Evet

    Haldun Dormen: Buyurun


    Bir İzleyici: Ben öncelikle arkadaşlarım adına okulumuza geldiğiniz için çok çok teşekkür ediyorum. Sizde özetle değinmişken oynanmış oyunlar yazan biri olarak günümüzde Türk tiyatrosunu yazarlık bağlamına nasıl bakıyorsunuz? Benim için çok önemli ben şuan yazarlık dersi alıyorum çünkü son sınıftayım.

     Haldun Dormen: Yazarsınız yani genç bir yazarsınız.

     Bir İzleyici: Aday adayı diyeyim.

       Haldun Dormen: Öyle kabul edin artık kendinizi siz yazarsınız artık. Biraz önce söylediğim şeyi söylüyorum. Bir takım insanlar bazı yazarların oyunlarını sahneye koyarken cesaretli bir olaydı. Bizim eski zamanlar tiyatrolar olsaydı olduğu zaman daha garanti işe gidiyorlardı. Şimdi bir yazar kendi oyunu 3,5 kişi topladığı bir anda 4,5 kişilik salonda olduğu bir anda oyunu oynayabiliyor. En azından seyirci karşısına 4 kişi, 3 kişi, 1 kişi en azından ne yaptığını ne yapması gerektiğini görüyor. Onun için bence yazar için çok önemli bir şey. Şans ve alternatif tiyatrolar. Siz hiç oyununuzu yazdınız mı?

      Bir İzleyici: Daha ilk oyunumu yazmayı diliyorum.

      Haldun Dormen: İlk önce yapmanız gereken seyircinin karşısına çıkmalısınız. İster beş kişi olsun ister on beş kişi olsun.
     
      Bir İzleyici: Bende sorumun başında oynanabilen oyunlar yazabilmek

       Haldun Dormen: Sizin için büyük bir fırsat sizin gibi genç yazarlar için alternatif tiyatrolar bence büyük bir fırsat. Eskiden olsaydı 60’lı yıllarda çok zordu. Çok çok zordu. Şimdi çok zor değil çok kolay.

     Bir İzleyici: Çok teşekkür ederim.

    H.Dormen: Bitti galiba gidebilir miyim? Buyurun efenimm buyurun.

     Hoş geldiniz adım Bülent Bozan 2.sınıf öğrencisiyim. Sorum şu olacak. Sanat hayatınız boyunca Türk tiyatrosu’nda değişimler, gelişmeler ve uyumsuz gördüğünüz şeyler nelerdir?

      Haldun Dormen: Genel Kültür’ün yokluğu genel kültür olduğudur. Şimdi ben çok şaşırıyorum Bana şimdi genç talebeler geliyor. Yaptığım workshoplar da Muhsin Ertuğrul filminde oynuyordum. Muhsin Ertğrulu bilmiyorlar. Üç gazeteci çocuktan biri tiyatrocu ve diğerleri ise bilmiyor. Yani tiyatro hevesli bir insanın Muhsin Ertuğrulu bilmemesi bence tüm tiyatro yapmak isteyen insanın bilmesi gerekir. Ben biliyorum.Ben çocukken kim oynuyor. Kim oynamıyor. Yalnız Türk Tiyatrosu değil İngiliz Tiyatrosunu, Rus Tiyatrosunu ve Japon tiyatrosunu biliyordum. Ben meraklı bir çocuktum. Meraklı olmayınca olmaz ki. Bence Hürriyet forması bence Türkiye’de en büyük en büyük Cumhuriyetimizin bize getirdiği kara bir lekelerden bir tanesi köy enstitülerin kapanması, halk evlerin kapanması o mahvetti her şeyi bugün olsaydı bu durumda olmayacaktık. Bundan yüzde yüz eminim. Onun için genel kültür eksiliği beni en çok rahatsız ediyor. Türk tiyatrosundan geliyor adam ama hiçbir şey bilmiyor. Muhsin Ertuğrul’u bilmiyorsa  Itza’yı nereden bilecek en azından Tiyatro ile ilgili bazı isimlerin kulağına çalınmış olması lazım. Tiyatro ile olan eksikleriniz beni çok rahatsız ediyor. Ben ilk geldiğimden  zaman şoka uğradım. Eksiklerden bir tanesi mizahsen yokluğuydu. Mizahsen diye bir şey yoktu. Mesela siz başrol oynuyorsunuz o zaman selamlama yoktu. Bence selam çok çok önemli. Orada seyirci teşekkürlerini yetiştirecek. Sizde o teşekkürü almak istiyorsunuz. Ben alkışlıyorum diye bir şey yok. Siz Tiyatrocuyu alkışlayacaksınız. Çünkü Amerika’dan geldiğimde selamlama yoktu. Mesela yerli güncel oyuna kostüm seçmece yoktu. Mesela elde ne var giyiliyordu. Kostüm tasarımcısı sen şunu giyeceksin, sen bunu giyeceksin, bu karakter bunu giyer. Böyle bir heves yoktu. Elde ne varsa giyerlerdi yani giyiyorduk. Biz öyle çalıştık daha sonra değişti.

       Mehmet Birkiye: Mizahsen yokluğu yoktu derken isteyen istediği gibi mi gidiyordu?

    


     Haldun Dormen: İsteyen istediği gibi düz gidiyordu. Mesela benim en çok rahatsız olduğum şeylerden biri dekor iş bittikten sonra o dekorla sahnede bir daha kullanılmıyordu. Bence bütün dekorları kullanmak lazım. O masayı kullanmak lazım, o iskemleyi kullanmak lazımdı. Akla gelen aklına geldiğince hareket ediyordu. Ben galiba bunları değiştirdim. Yapmakla çok mutluyum.

     Öncelikle merhaba ben ikinci sınıf öğrencisiyim. Size şu soruyu soruyorum.
Yurt dışında öğrenci oldunuz ve burada da konservatuvar öğretmeni oldunuz. Yurt dışındaki eğitimdeki farkı ve eksiklerimiz varsa bunu nasıl giderebiliriz? Konservatuvarlarda ki eksiklerimizi nelerdir?

     Haldun Dormen: Eksiklerimiz var ama yurt dışındaki eğitimde eksikler var. Ben bir yurttaşında Dünyanın ilk Üniversitesine gittiğimde bir takımlar şeyler eksikti. Mesela dans dersimiz yoktu. Şarkı dersimiz yoktu. Ben onu ayrıca sonradan aldım. Yurt dışında bunlar yoktu. Mesela burada hepsi var. Burada hepsi var alabilirsiniz. Ama Türkiye’deki eğitim bayağı iyi. Dışarıyı bilmeyenler erişilmez. Fevkalade, her şeyin kusursuz görüntüsü yok. Dışarısı da çok kusurlu çok şeyi eksik. Ama bazı şeyler burada daha iyi bazı şeyler orada daha iyi. Fakat dışarıya gitmenin bir yararı var. . Burada nerede olduğunuzu görüyorsunuz. Bu bakımdan önemli burada rahat ediyorsunuz en azından ama bende fena değilim diyorsunuz yani.

      Haldun Dormen: Buyurun efenim.

      İsmim Cansu hoş geldiniz. İkinci sınıf öğrencisiyim bende size sorum şu olacak. Uzun bir zamandan sonra Batılı anlamda ilk müzikali sahneye koyan kişisiniz Sokak Kızı İrma. Peki bundan sonra Müzikalde nasıl bir gelişme oldu. Türkiye’de ve bundan sonraki sürece baktığımız zaman geliştirmek için neler yapılabilir? Şu anda eksiklik görüyor musunuz? Sizin attığınız bu adım nerelerin önünü açmış olabilir.

       Haldun Dormen: Bence en büyük eksiklik sponsor eksikliğidir. Bir müzik hal kolay çıkmıyor. En azından doğru bir müzik hal yapmak istiyorsanız en az 300-350 bin gözden geçirmek gerekiyor. O da gıdım gıdım hesaplarsanız.Mesela şehir tiyatrosunda yıllardır kabare oynuyor gayet de iyi şu an hepsi aklıma gelmiyor. Başarılı bir sürü müzikal yapılıyor. En azından ben müzikal yaptım. Kantocu, Bir Kış Öyküsü, gerekli salon pahalıydı.
    
      Mehmet Birkiye: Şan Tiyatrosu katkı sağlıyor muydu?
  
      H.Dormen: Çok dikkatli bakmıyordu. Biraz deli olduğum için ben devlet tiyatrosu kapattım. Bu işte biraz deli olmak lazım. İşi götüreceksiniz deli olmak lazım. Deli olmadan olmuyor. Bır, bır ,bır oluyorsanız. Olağan Tiyatrocu oluyorsunuz. Ben Hisseli Harikalar Kumpanyasını Egemen Bostancının isteği üzerine Huysuz Virjin’e yazdım.Ben ezberleyemem. Ezber yaz ezber-ezber yaz dedi. O zaman Mehmet Ali Erbil olsun dedi. Mehmet Ali Erbil de hiç kimsenin bilmediği tanımadığı o sırada Ankara Devlet Tiyatrosu'nda Küheylan oyunundan getirdiği parlak bir genç aktördü. Bende tanımıyorum. Ama babasını tanıyordum. Egemen birden bire hissetti onu Hisseli Harikalar Kumpanyasında rol onun oldu. Mehmet Ali yıldız oldu. Sonra başka türlü şeyler oldu. O başka…

      Mehmet Birkiye: Benimde gördüğüm en genç yeteneklerden birisiydi.

       H.Dormen:Şaşırtıcı. Müthişti.

       Hocam Merhaba hoş geldiniz ben Tolga. Bildiğim kadarıyla sizde bir çevirmezsiniz. Diller arası Tiyatroda anlam nasıldır? Tam karşılar mı?
      
      Mehmet Birkiye: Çeviri yaparken karşılıyor mu? Karşılamıyor mu?

     Haldun Dormen: Bazı şeyleri mesela karşılamıyor. Öyle çok güzel laflarımız var ki onların karşılığı başka hiçbir dilde yok. Bazı deyimler var. O deyimleri çevirmeniz. İster istemez imkan yok. Dil bakımından çok zenginiz. Ömer Hamdi çevirileri güzel. Her çeviri güzel olmuyor. Mesela ben İngilizceden bazı çeviriler yaptım. Ama tam oldu diyemiyorum.

     Mehmet Birkiye: Yeniden adapte ettin.
   
      Haldun Dormen: Adapte etmek diye bir çeviri yapamazsınız. Adapte ediyor olabilirsiniz. Bizim halkımıza yakın çeviriler yapabiliyorsunuz. Biz buyuz.

       Bir İzleyici: Merhaba Haldun ağabey ben Animasyon okuyorum. Aslında Tiyatro ile bir alakam aslında yok. Ama farklı bir soru soracağım. Tiyatro günümüzde Anadolu halkına uzak bir profil çiziyor.
   
       Haldun  Dormen: Ne demek istediniz.

       Bir İzleyici: Size şu soruları soracağım.Anadolu halkına uzak bir görünüm çiziyor. Ülkenin sosyolojik altyapısına paralel olarak uzak bir sanat haline mi dönüşüyor?
     
       Haldun Dormen: Ben Anadolu’yu habire dolaştığım için habire turne yaptığım için inanılmayacak bir müşfik tiyatro faaliyeti var. Üç sene önce Rize’ye gittiğimde altı tane alternatif tiyatro vardı. Her tarafta bir tiyatro faaliyeti var. Köylerde kadınlar tiyatro yapıyorlar . Erkekler kadınların işlerini yapıyor. Kadınlar da tiyatro yapıyor. Eskiden komiser derlerdi. Biz turneye çıktığımız zaman langırt tiyatronun komiseri derlerdi. Bir kere günler önce Antalya’ya turneye gittik. Öğretmenler çağırmıştı bizi “Sevgilime Göz Kulak Ol” oyunu oynuyoruz. Ben başrol oynuyorum. Uçaktan indik. Birden bire bir araba geçiyor. Konser güzeli Haldun Dormen, güzeller güzeli Ayfer Feray bu akşam konser salonunda oynuyor. Bunu yapanlarda Öğretmenler Birliği.
Şimdi Batı da oynayacağız. 1958-1959’larda rahmetli Neriman Köksal’dı. Haldun ağabey salonda altı, yedi tane çocuk var dedi. Başka kimse yok dedi. Sonra öğretmenlerinizi çağırır mısınız? Oyun başlıyor artık. Çocuklar da siz başlayın oyun başlamadan çıkacağız dedi. 1960’lı yıllarda bir tek olay oldu. Sokak kızı İrma. Gaziantep’e çağırdılar. Bende korktum Gaziantep’e fahişenin hayatı nasıl gideceğiz. Şimdi gittik. İnanılmayacak kalabalıkla karşılaştık. Büyük bir sükse yarattı. O zaman bu kadar oteller filan yoktu. Bilet parasına otel de kalıyorduk. Otele gittik birden bire büyük bir çelenk geldi. Fransız dostlar diye yandaki hotelin konsamatrisleri yollamış. Ama çok iddiasız olmuş. Sonra hemen gittik teşekkür ederiz. Ertesi gün matineye çağırdık. Matineyi süslemişler, püslemişler güzel oldu. Anadolu da  bir kere her yerde şehir tiyatrosu yada devlet tiyatrosunun kolu var. Devlet Tiyatrosunun kolu yoksa şehir tiyatroları kolu var. Oyun yazanlar bile var.
    
     Bir İzleyici: Size şu soruları soracağım. Benim arkadaşım Antep’te Tanrı ile Sokrat oyun yazdı. Dikkat et Antep’te İşid var diye uyardım. Üniversiteyle bu oyun probleme dönüştü. İşid diye bir saçmalık var. Tiyatro anlamında değil bütün halkın müdahale edebilen bir yapı haline dönüştü. Baktığında nasıl oluyor. O gerçekler ilginç.

    H.Dormen: Ben kırk yıldır, elli yıldır Anadolu’ya gittiğim zaman müthiş keyif alıyorum. Bazen Türkiye çok garip bir şekilde baktığımızda çok geri gidiyor, bazen ileri gidiyor. O ikisinin arasında kaldık bizde ileriye gidiyor, geriye gidiyor. Olumsuzluğa kapılacakken bakıyorsun harika. Özetle Anadolu’ya gidince ben çok rahat ediyorum. Daha yeni geldim Gaziantep’ten, Adana, Hatay, Mersin bir hafta evvel hasta hasta gittim. Anadolu’da çok gelişme var. Ben çok mutluyum. Boşu boşuna dolaşmamışız. Hakikaten öyle gelmiş Tiyatro ve gelecekte sizler şanslısınız. Tiyatronun bittiğini görüyorsunuz ama ileride parlak bir gençlik gelecek.
     Haldun Dormen: Buyurun.

      İsmim Serdar Yönetmenlik Yüksek Lisansı yapıyorum burada sorum şu olacaktı?
Siz değerli bir Tiyatro insanısınız size soru sorabilmek için bizim için bir lütuftur. Heyecanımı o yüzden mazur görün. Sorum şu olacak. Biz diliyoruz ki her iş kendi disiplinin içindekiyle hareket eder. Tiyatroyu da bildik bileli kendini disipline var etmiş bir sanattır. Fakat son zamanlarda biz sizin gibi değerli insanların sahip olduğu disipline sahip olmadığımızdan mıdır? Yoksa Tiyatro kendisinden taviz verdiğinden midir. Nedir? Eski disiplini göremiyoruz. Bu tekrar nasıl kazanılır.
Yada ben yanılıyor muyum?

      Haldun Dormen: Bence sizler gibi insanların düşünceleri ile kazanılır. Maalesef  bende aynı şeyi düşünüyorum. Disiplin eskisi gibi değil Muhsin Ertuğrul Türk Tiyatrosunda bizlere disiplini öğreten adam. Biz onunla karşı karşıya gelmedik ama onun koyduğu kurallarla yürüdük. Disiplini ondan öğrendik. Saatinde tiyatro başlardı. Saat 20.00’de başlardı. Tiyatroya isterse Adnan Menderes gelse 20.00’de perdeyi açardı. Salonda bir kişi olsa o oyun oynanırdı. Hatta bir hikaye varmış. Salonda biri uya kalmış. Adam zaten otobüs şoförüymüş ama yani bu disiplin vardı. Ben kendi tiyatromda hep disiplini yürütürdüm. “Şahane Züğürtler” oyunu oynarken ben disiplini Metin Serezli’ye yapmıştım. Benim disiplinim çok çok iyi maalesef aksamaya başladı. Ama disiplin olmadan Tiyatro olmaz. Meslek nasıl kazanılır. Söyleyecek bir şeyim yok. Çare bulamıyorum. Bilmiyorum. Sizin iteklemenizle olacak.
      
     Mehmet Birkiye: Ben itekliyorum da bu kadar oluyor.
 
    Haldun Dormen:Ben iteklesem ne olacak bizden geçti artık. Onlar itekleyecek artık. Tabi size düşüyor bu iş bir sürü iş size düşüyor. Evet buyurun.

     Bir İzleyici: Drama ve Oyunculuk son sınıf öğrencisiyim. Size şu soruyu soracağım. Afife Jale ödül törenin kurucusunuz. Bunu bir amaç doğrultusunda kurdunuz şuan geçmişten günümüze bakıldığında ödül töreni amacına ulaştı mı?

      Haldun Dormen: Bence ulaşmıştır. Ben 10 yaşındayken herkes biliyor bu hikayeyi bir dergi almıştı annem bana o dergide Afife Jale ödülü yazıyordu. Ben hayatımda Afife Jale’yi hayatımda ilk kez görüyorum. O yazı beni çok etkilemişti. Mutlaka bir şey yapmalıyım dedim. 10 yaşındaydım. 1973’te Unutulanlar adlı diziyi yapma karar verdim. Oradan buradan Allahtan yakın dostum Mustafa Alabora’nın dayısı Afife Jale’nin son kocasıymış. Dayısının sonraki karısından bazı bilgileri edindik. Oradan buradan ilk defa öyle Afife Jaleyi tanıttım. Yapı kredi bankası kabul etti. Bence iyi işti. Bugün herkes Afife Jaleyi tanıyor. Birde İzmir’de Sahne tozu Tiyatrosu’nda sanat danışmanlığını yaptım. Niye İzmir. Neden İzmir bunu bilmeniz lazım. Ben İzmir’de olmasını doğru buldum. Afife Jale ilk sahneye İzmir’de çıktığı için. Atatürk İzmir’e geldi.1923 yılında Atatürk İzmir’e geliyor. Cumhuriyet kurulduktan sonra İzmir Şehir Tiyatrosu ve İstanbul Şehir tiyatroları bunlar kendi aralarında karar veriyorlar. Diyorlar ki önemli aktörlerden Mahmutbey’de bir filmde oynamış. Çok iyi Fransızca bildiği için santral görevlisi. Gidiyorlar paşaya ziyaret ediyorlar. Oyunumuza gelir misiniz diye Ataürk’ü çağırdıkları için İzmir’de olması çok önemlidir. Afife hanım sahneye ilk İzmir’de çıkıyor. Onun için onun yaşadığı evi bulup müze yaptırmak istiyorum.

       Adım Dilek üçüncü sınıf öğrencisiyim. Sizin için Tiyatronun tanımı ve anlamı nedir?

       Haldun Dormen: Tiyatro benim yaşam biçimidir. Ben Tiyatrocu olmak için yurt dışına gitmedim. Sinemacı olmak için gittim. Ondan sonra tiyatroya kapılıp kaldım. Bir yaşam biçimidir. Sizce nedir?

        Dilek: Hayata dair dertlerim sıkıntılarım var. Ben bu yüzden Tiyatroyu seçtim.
        Haldun Dormen: Yani kendinizi anlatabilmek için bir nevi yaşam biçimi olarak seçtiniz.

        Merhaba hocam ben Gizem üçüncü sınıf öğrencisiyim. Size sorum şu olacak.Tiyatro sanat yaşamı boyunca karşılaştığınız zorluklar tiyatroyu bırakmayı hiç düşündünüz mü? Eğer düşündüyseniz sizi sanata bağlayan şey neydi?

          Haldun Dormen: Çok zorluklar karşılaştım. Gelir gelmez zorluklarla karşılaştım. Hiçbir zaman bırakmayı düşünmedim. Azimliydim. Onun için bugün buraya kadar geldim. Yani bırakmayı düşünmedim. Ben neyi bırakayım.  Onlar beni bıraksın dedim. Çünkü ben tiyatroyu ben ilk açtığım zaman dışarıda kapatır dediler. İddiaya girenlerde oldu. Üç ayda kapatırsın diye Türkiye’de bazı karamsar heykeller var. Düğüne gidiyorlar. Bunlar boşanır aslında gidiyorlar. Oyuna gidiyorlar tutmaz bu oyun diyorlar.60’lı yıllarda İzmir’de 20.50’da oyunlar başlardı. O bisiklete binerdi. Tiyatro’da kaç kişi var. Kaç kişi var bakarlardı. Maalesef Tiyatroyla ile kıskançlık ve saçmaladılar. Onun için biz bunları geçerken çok oldu.

      Merhaba hocam ben Büşra dördüncü sınıf öğrencisiyim. Size şu soruyu soracağım. Oyunculuk günümüzde çok popüler bir meslek hem kamera önünde hem tiyatro alanında ama şunu görüyoruz. Eski çağlarda oyunculara daha çok saygı duyuluyormuş. Daha çok özeniliyormuş.

      Haldun Dormen: Ben böyle bir şey demedim.

      Büşra: Benim gördüğüm böyle günümüzde hangi bölüm okuyorsun dedikleri zaman oyunculuk dediğim zaman klişe sorularla karşılaşıyoruz. Özellikle 4 yıllık mı? Özellikle sorular var. Yada Açık öğretimden mi? Sosyal ile mi? Girdin. Çok fazla bilgisi yok insanların. Konservatuvarlarında çok fazla olması hemen hemen var gibi bir şey şunu sormak istiyorum. Farklı disiplinlerde olduğu gibi sanal algısı fakülteye dönüşüyor gibi geliyor. YÖK’e bağlı konservatuvarlar daha kuramsal gidiyor. Oyunculuk uygulamalı bir alan bu diğer bölümler için geçerli, Sinema Televizyon, Resim, Grafik hepsi için geçerli artık bilgisi olan öğrenciler olarak. Liseden çıkıp geliyoruz. Belli yaş sınırı var. Çok küçük olduğumuz için ve hevesle girdiğimiz için oyunculuk algısı farklılaşıyor gibi geliyor bana diğer fakültelerden ayırmak istemiyorum. Buna karşın eğitilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Daha usta çırak ilişkisi olsaydı mesela resim sanatında olduğu gibi farklı atölyelerde beş ay, altı ay diğer atölyelerde böyle-böyle oyunculuk eğitimi verilseydi sanki usta çıraktan da farklı ekollerin birleşimi onların kendi sürprizi ortaya çıkaran bir şey olduğunu düşünüyorum. Yani böyle olduğu zaman belli ekollerde fabrikasyon bir oyunculuk mu çıkıyor? Hatta tüm zamanlarda algılamamda tüm zamanlarda okulda yapması gereken şeyleri yerine getirmiş. Diploması olan bir oyuncu olarak ortaya çıkıyor diye düşünüyorum. Fikrinizi merak ediyorum.

       Haldun Dormen: Yani okulları kapatalım mı? Söylediğiniz şey çok doğru usta çırak ilişkisi olmadan Tiyatrodan hiçbir şey öğrenemezsin. Burada ne kadar öğrenirseniz öğrenin mutlaka sahneye çıkıp seyirci karşısına çıkması lazım. Bir ustanın da sizi yönlendirmesi lazım. Ama bazı şeylere inanmadığım okullu alaylı şeye inanmıyorum. Herkesin Münir Özkul’u, Nevra Serezli, Nisa Serezli bunların hepsi usta çırak ilişkisinden gelen entelektüel kimliklerinden yetişmiş isimler. Okulun çok talebesi var. Sizi korkutmakta istemiyorum. Bunun için bir ustanın yanına kapağı atarsanız. Sizin çok iyi olur.

      Büşra: Hocalarımızla akademi olarak dışarıdan işlerini yürütmeye çalışıyorlar. İyi hocalardan eğitim olmak için geliyoruz. Bir çıkmaza bir paradoksun içine giriyoruz. iyi hocalardan eğitim almak istiyoruz onlarda buralara iş yapmak için buralara geliyorlar.

     Haldun Dormen: Ben kendim ders verdiği zaman dışarıda oyun oynamalarına izin veriyordum. Herhalde burada bazı izinler yok.

     Mehmet Birkiye: Derslerin aksatmamaları dışında izin veriyoruz.

      Haldun Dormen: Tabi derslerin aksatmamaları dışında ama bence dışarıda oynamanın büyük yararı var. Burada öğrendikleriniz çevirmeniz için büyük bir fırsat ayrıca dediğiniz gibi usta çırak ilişkisinden öğreneceğiniz çok şeyler var. Ama dersleri aksatmamak şartıyla burada daöğreneceğiniz çok şeyler var. Ama alaylılara şey yapmaya karşıyım. Alaylı diye aptalca bir şey var. Ama senden belki iyi belki olabiliyor.. 

      Merhaba hocam Ahmet ben Lisans ikinci sınıf öğrencisiyim. Size sorum şu olacak. Devletin Tiyatroya gerekli kaynağı sağlamadığını düşünüyorum. Aksine gerekli kaynak sağlanmadığı gibi devlet tiyatrolarına baskı uygulandığını düşünüyorum. Sizce böyle durum söz konusu mu?
Tiyatrolara gerekli özen gösteriliyor mu?

      Haldun Dormen: Çok fazla destek sağladığını söyleyemeyiz. Bizde devletten Tiyatrocu olarak çok şey bekliyoruz. Şehir Tiyatrolarını ve Alternatif Tiyatrolarını kapatmaya çalışmaları yanlış olacak gibi değil kabul edilemz. Devlet Tiyatrolarını ve Şehir Tiyatrolarını bir hale sokmak lazım. Bu şekilde gitmez. Adam hiç oynamıyor dublaj yapıyor. Öbür taraftan adam devamlı oynuyor. Aynı maaşı alıyor. Tatsızlıklar var. İnsanların iki yıl ihtiyacı varsa iki yıl kontrat, üç yıl varsa üç yıl kontrat gerçekten tatsız bir hale geldi. Devlet gerekli yardımı yapıyor mu? Yapmıyor. Seneden seneye özel tiyatrolara belli yardımlar yapıyor. Devede kulak. Mesela Devede Kulak’ın İngilizce tercümesi yok. Ama hiç yardım etmedi diyemeyiz. Bence devletin yapması gereken şey her yere Salon yapmak. Biz rahat rahat oynayabilelim. Mesela Anadolu’da rahat rahat salonlar bulabiliyorsunuz oynayacak. Çok rahat çok geniş rahat oynayacağınız salonlar var. Bilecik merkezde 25 bin nüfuslu yerde çok güzel salonu var. İyi yapılmış. Herkes aslında yapmaya çalışıyor. Bence Devlet gerekli kadar yardım yapmıyor. Bizde beklemeyelim kendimiz yapalım.

     Adım Eren 4. Sınıf öğrencisiyim. Öncelikle size şu soruyu soracağım.Dormen Tiyatrosu bu ülkede geçmişten günümüze birçok şeyi değiştirdiğini düşünüyoruz. En azından aldığımız eğitimlerde okuduğumuz yazılarda ödenekli tiyatroya bir alternatif olarak bir şeyler yarattınız? Günümüz özel tiyatrosunda bunun nasıl etki olduğunu düşünüyorsunuz? Günümüzde çağdaş Tiyatro olarak adlandıra bileceğimiz bir tiyatro yapısı devam ediyor. Siz önemli bir tiyatro insanı olarak Türkiye’nin dünyadaki yerini nasıl görüyorsunuz? Rejisör olarak, oyunculuk olarak demin söylediğiniz belki sahne sayısı olarak ama dünyada Tiyatro bambaşka yerlere gidiyor. Türkiye Sizce bunun neresinde bulunuyor?

     Haldun Dormen: Türk Tiyatrosu Dünya Tiyatrosuyla boy ölçüşebilecek durumda hatta Türk Tiyatrosu dışarıdaki kişilerden daha rahat bir durumda. Mesela bir Yıldız Kenter Dünyadaki oyuncudan gayet daha iyi. Mesela ben  New York’ta Maria Callas’ı oynuyordu bir kadıncağız oyuncu olarak ödül aldı. Sonra İstanbul’a geldi oyun Yıldız hanım da oynadı o oyuncudan kat ve kat daha iyiydi. O da ödül aldı. Şey o zaman çok daha iyiydi. Bizim en büyük zorluğumuz sahnesizlik ve gerekli sorumlu alamamızdır. Türk Tiyatrosu bence çok çok iyi durumda. Hatta şaşılacak kadar iyi durumda. Dormen Tiyatrosu ile Kenter Tiyatrosu: Bizim büyük bir şansımız vardı 6,7 yıl aynı dönemde çalıştık. Gerçekten iki Tiyatro gerçekten yön veren Tiyatroydu. Ciddiyetimizden Disiplinimizden, onların oynadıkları oyunlar ayrıydı. İki Alternatif Tiyatronun aynı şekilde aynı çatı altında aynı dönemde oynaması ayakta kalması mucizeydi. Sen o zaman doğmamıştın. Kenter Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu devlet tiyatrosu gibiydi.
Eren :Günümüzün özel tiyatrolar günümüze bir değişim yarattığını nasıl bir değişim yarattu?
H.Dormen: Tiyatroya yön verdik. Onlar oyunlarıyla bizler kendi oyunlarımızla yön verdik. Bir kere burada anlattık. Biz disiplini yarattık. Abartısız, ciddi oynanmasını anlattık. Aktörlerin bazıları sahneye çıktığı zaman ben istediğimi yaparım diyor. Oyuncuların kendilerince tarzlarını oluşturması 20, 30 yıl önce “Lüküs Hayat” oynadığımızda yine kapalı gişe oynadık. Biz Gencay ile 30’lu yılları anlatan oyunu benzesin diye elimizden geleni yaptık. Ama Zihni Göktay abuk sabuk laflarla oynuyordu Aklına geleni söylüyordu. Bu olmaz. Yanlış bir şey. Bunu anlatmaya çalıştık. Biraz önce söylediğim gibi. Aklıma Bir laf geldi yönetmenim benim yetiştirdiğim lafı sormadan koymadı. Biz böyle yönettik.

     Merhaba okulumuza hoş geldiniz. Haldun ağabey merhaba ben Caner ikinci sınıf öğrencisiyim. Sana sorum şu olacak. Az önce Lüks Hayattan bahsettiniz. Lükus hayattan dolayı Cemal Reşit Rey gibi Türk Tiyatrosu Türk müziğine iki isim bir araya gelmiş durumdaydı. Cemal Reşit Reyle tanışıklığınız nasıl oldu. Nasıl çalışmaya başladınız?

       Haldun Dormen: Cemal Reşit Rey tanışmamız çok enteresan oldu. Biz Erol Günaydınla “Yaygaraya 70” diye bir oyun yazdık. Cemal Reşit Rey’inden ölümünden sonra ben bir daha operetlere müzik yazmam. Yine bir kemancı virtüözü vardı. Bir ahbap böyle-böyle bir şey vardı. Telefon etti. Yarın sizi Cemal bey bekliyor dedi. Bizde elimize bir şeyler aldık. Cemal beye gittik. Gayet şeker bir şekilde karşıladı. Çok şeker bir adamdı. Biz dedik böyle müzikal yapmak istiyoruz. Yaygara 70 diye bize paranız var mı dedi? Müzikal yapmak demek prodüksiyon demek. Bizde elimizden geldiğince iyi şeyler yapmaya çalışıyoruz. Böylelikle “Yaygara 70” Dormen Tiyatrosunda başladı. Bu konuşma Cuma olduysa Cumartesi gelin bize telefon etti. Size sürprizim var gelin diye sonra tekrar gittik o gece bestelemiş. Tabi çok heyecanlandık. Arkasından Uy Balon Dünya yazdı. Ardından İstanbul Masalını yazdı. Sonra Dormen Tiyatrosu kapandı. Lüküs hayatı şehir tiyatrosu isteyince bunu Haldun yapsın demiş. Onun için Lükus hayatın etkisindeyim. Bir Mersin Operası, bir İzmir Operası, birde Eskişehir Şehir Tiyatrosu ve İstanbul Şehir Tiyatrosu. Bir gün büyük bir sahne yaptık Mersin Operasında artık eskimiş Lükus hayat biz artık 1930’ları elimizden geldiğince artık bizde yasaklamaya çalışıyoruz. Eskimiş bazı şeyler Bir kere dekoru 3 perdeye, 2 perdeye, 3 dekoru 2 dekora indirdim. En azından bazı lafları uydurmaya çalışırdım. Fevkalade derlerdi İşleyişi unutmadan biraz değiştirdik.

       Caner: Lükus Hayatla maceranız nasıl başladı.

       Haldun Dormen: Ben Lüküs Hayatla Devlet Tiyatrosunu 1972’de kapattım. 1973'te Ankaradan Cumhuriyetin 50. Yılı bir takım şeyler yapmak istiyoruz. Bir de televizyonda Lüküs Hayat yapmak istiyoruz. Peki dedik o dönem yeni kadro yaptık. Çok hoş kadro yaptık Münir Özkul, Ali Poyrazoğlu Güzin Özipek, Suna Selen gibi o filmi televizyon tecrübemiz olmadan dört günde çektik. Oynadığı gün hiç beğenmedik. Ama beğenmedik. Ondan sonra Lüküs Hayatla ilişkimin olmasını istemedim. Çok güzel şeyler vardı. Ama genel olarak olmadı. Oyunu ben yaptım müzikali. Çünkü televizyonu bilmiyordum. Dört günde çekilecek iş değildi. Bana o kadar vakit süre vermişlerdi. Lükus hayatla bir daha ilişkimin olmasını istemedim. Benim bir takım beceriksizliklerim oldu olmadı. Bir daha şehir tiyatrolarında yapmadım. Yapmam dedim.

      Mehmet Birkiye: Yanılmıyorsam 27 senedir oynuyor.

      Haldun Dormen: 30. Yılında kapandı. Şimdi şey oynuyor. Zihni Göktay Cibali Karakolu oynuyor.O ne isterse beni ilgilendirmiyor.

      Mehmet Birkiye: Artık uzadı oyun.

       Merhaba ben Ali. Size şu soruyu soracağım. Türk Tiyatrosu Cumhuriyet'ten bu yana bir yere gelmiş ve geleceğini parlak olduğunu söylediniz. Ama televizyonlarda ve dizilerde oyunculuğun pek ehli kişiler tarafından yapıldığını düşünmüyorum. Yurt dışı dizilere baktığımızda muhteşem oyuncular oynuyor. Gerçekten Tiyatro kalitesinde işler çıkıyor. Tiyatronun geleceği olduğunu düşünüyorsunuz. Televizyon yarın öbür gün bizim ülkemizde de Tiyatro kalitesi işler çıkacağına inanıyor musunuz?
   
  
      Haldun Dormen: Bence çıkıyor da Muhteşem Yüzyıl bence iyiydi. Her bakımdan iyiydi.         İyi oyuncular oynuyordu. Halit Ergenç çok iyiydi. Okan harikaydı. Bence iyi işler çıkıyor. Çıkacak da günümüzde yavaş yavaş oraya doğru gidiyor. Raitingler düşünce iyi oyuncuları oynatmayı tercih ediyorlar. Çok daha kolay çekiliyor. Tiyatro oyuncusu olmadığı zaman 10 dakikalık işi üç günde çekiyor. Onun için Tiyatro oyuncularını kullanmak zorundalar. İyileşecektir. Seyircide her şeye rağmen bir şeyler öğrendi.

       Mehmet Birkiye: Merak etme iş imkanı var. Ne yapacağım diye panige kapılmana gerek yok.

      Haldun Dormen: Buyurun.

       Merhaba hocam Resul ben ikinci sınıf öğrencisiyim. Size sorum şu olacak. Dışarıda eğitim gördünüz ve orada başladınız. Bu işe Tiyatroya hiç ayrıma girdiniz mi ? Türkiye’de devam etsem yoksa burada kalsam. Türkiye’de mi sanatımı geliştirmeliyim? Bir şeyler yazmalıyım. Bir şeyler çevirmeliyim. Oynamalıyım. Türk insanına yapmalıyım mı? Yoksa Avrupa’da devam etmeliyim     
mi? Kariyerinizde ince bir çizgide kaldınız mı? Peki bu ayrıma hiç girdiniz mi?

        Haldun Dormen: Şimdi ben Amerika’dayken çok büyük imkanlarım vardı. Babam Amerika’yla iş yapıyordu. İstesem kalabilirdim. Çokta müzikal yoktu oynadığım zamanlar. Tabi teklifler geliyor gidiyordu. Kalsam iyi olacaktı. Ama hiçbir zaman orada kalmayı düşünmedim. Hep İstanbul’a gelmeyi, İstanbul’da yaşamayı, İstanbul’da yapmayı ilk kez 1955’te Papaz kaçtı oyunumu oynuyorduk. Başrolde Ayfer Feray oynuyordu. Oyun büyük sükse yaptı. Bu kadar hareketli bu kadar mizahsenli oyun oynanmamıştı. Ertesi Pazar Suadiye’de 1500 kişilik açık hava Tiyatrosunda oynayacaktık. Ben Pazar sabahı kalktım. Telefon ettim. Hiç yer yok. Genç bir hanım tiyatroda hareketliymiş mizahsenmiş. Boş yer yok. Annemde kıyameti koparıyor. Ben ön sırada oturacağım diye yer ayırttık tabi. Bir gün yemek yerken sizi biri görmek istiyor. Bahçeye çıktım Ayfer Feray ben oynayamayacağım dedim. Bana Nevzat getirdi Ayfer’i sevgilisi. Oynamama imkan yoktu. O zaman Sedef Çağlar geldi. Ne konuşuyorsunuz diye biraz ısrar ettim. Sustum. Sedef Ayfer’in ağzından girdi burnundan çıktı. Falan, falan bir daha Ayfer oynamasaydı. Ben bir daha Amerika’ya dönerdim. Yapacak bir şey yok. Hazırlanıyorsunuz. Oyun tutuyor.Başka gün gelmiyor. Çünkü sevgilisi oynamasını istemiyor. Çok enteresan.

      Mehmet Birkiye: Buda bir disiplin
    
       Haldun Dormen: Sonra Ayfer ayrıldı. Sonra düzenli olarak bizde kaldı. Buyurn

      İsmim Orçun 3.sınıf öğrencisiyim. Size şu soruyu soracağım. Sizce yetenek kavramı nedir? Yetenek kavramını nasıl tanımlarsınız. Bunu öğrenmek istedim.

      Haldun Dormen: Bence yetenek; İstek, azim ve sevgi benim hayatımda çok insan geldi geçti.
Yüzlerce insan geçti. Nisa Serezli diye çok bir oyuncumuz vardı. İlk geldiği zaman Metin Serezli tavsiye etmişti. Metin Serezli benim aktörüm. Fakat hiçbir şeyi yok oynamak istiyor. Ben Metin’in karısı diye ufak tefek roller veriyorum. Yeteneksiz buluyorum. Ufak tefek bir Tiyatro olmayacak her şey var onda. Cahide Sonku bizim Tiyatroya geldi. Ben ona Şahane Mektuplar adlı şahane bir oyun buldum. 110 yaşında bir kadını oynayacaktı. Kendisi de 105 yaşındaydı. Nisa Serezli atladı. Ben oynarım. İnanılmaz korktu. Nasıl oynar. Sonra oynadı inanılmaz bir başarı kazandı. Müthiş başarı kazandı. Nisa Serezli bir efsaneydi. Tiyatro kurdu sonra onun için bence yetenek bunda iş yok söylemeyi doğru bulmuyorum. Ne kadar tecrübeli olursa olsun karşısındaki insanı belki biraz da yeteneği, sevgi ve azmi varsa herkesin bir yere geleceğine inanıyorum.

    Haldun Dormen: Hepiniz tiyatrocusunuz dimi? Böyle konuşuyoruz.
    Bir İzleyici: Evet hocam ben diyaframdan konuşurdum da
Merhaba hocam ben Gizem Özdekçi 4. Sınıf öğrencisiyim. Size sorum şu olacak.
Hocam sizden oyunculara tavsiyeleriniz nelerdir? Önerileriniz nelerdir? Onu öğrenmek istiyorum. Böyle bir dönemde oyunculuktan mezun olmuş öğrencileri tavsiyeleriniz nelerdir? İş imkanı yeterince  var mıdır?
     Haldun Dormen: İş imkanı var mıdır. Bilmiyorum. İstiyorsa ama vardır. Bence en büyük tavsiyem azmini hiç kaybetmemesi,  isteğini kaybetmemesi, işe olan sevgisini kaybetmemesi bunlar olunca mutlaka mesela ben Amerika’da okuduğum zaman birlikte çalıştığım arkadaşlarım vardı. Bir arkadaşım müthiş yetenekliydi. Ailesini geçindirmesi için de film dekoratifliği yapmak zorunda kaldı. Amerika’da oyunculuk yapmak daha zor. Ama ailesi olmasaydı. Oda olurdu. Ama ailesinin geçindirmek için mecburdu. Burada ister istemez burada olursunuz gibi geliyor bana azminizi kaybetmeyin, umudunuzu hiç kaybetmeyin, umut bence hayatımızda en önemli şey umut, umut, umut…
Bugünkü Türkiye’de umuda çok ihtiyacımız olan bir şey umudumuzu yitirmeyelim ne olur. Umudu yitirdiğin zaman her şeyi yitirmiş oluyorsun. Onun için tavsiyem işin peşini bırakmamak, disiplini bırakmamak, sevgiyi bırakmamak, mümkün olduğunca iş yerinizde ayrılmamak. Oyunları seyretmek tabi ki bilmem tatmin edici oldu mu?


     Mehmet Birkiye: Peki çok teşekkür ederiz.

     Haldun Dormen: Ben teşekkür ederim.